dp - on

1.1K 168 98
                                    

O gün yüzü gözü birbirine girmiş iki genç öğleden sonrasını uzun bir sessizlikle geçirdiler. Akıllarından aynı şeyler geçiyordu ve birbirleriyle tuhaf telepatik bir yolla anlaşmış gibilerdi. Okul bitince, eve gidince, rahat bir şeyler giyinip yatağa oturunca.

Yüksek muhtemel ihtimalle Jeongin'in başı, Felix'inkinden daha büyük derde gireceğinden ötürü beraber anlaşıp Felix'in evine gitmek üzere otobüse binmişlerdi. Her türlü fırça yiyeceklerdi zaten fakat Jeongin bu suratla eve giderse olacakları tamamen kestiremiyordu, bu yüzden de uzun soluklu bir proje için arkadaşında kalması gerektiği yalanını yutturacaktı annesine. Tabii ki Felix'in ebeveynlerinden birini devreye sokarsa daha basit halledecekti ve yaptı da.

"İğrenç bir gündü."

Felix, kendini yatağa sırtüstü attıktan bir dakika sonra Jeongin de onun pijamalarıyla yanına kıvrıldı. Şimdi ne var ne yok masaya yatırma vaktiydi, ikisi de yaşadıklarından dolayı hem öfkeli hem de gergindi. Felix'in anne babası tarafından da sağlam azarlanmışlardı.

"Seungmin seni nereye götürdü?" diye sordu Jeongin, arkadaşının tavanına bir şekilde yapıştırdığı tuhaf, koca göğüslü anime kızı posterini ilgisizce incelerken.

"Revire."

"Biz de oraya gittik, yoktunuz."

Aslında onlar tartışırlarken işlerini halletmiş olmaları gibi basit bir denklem söz konusu olabilirdi fakat bu kadarla sınırlı olmadığını düşünmüştü Jeongin. Felix'in doğrulduktan sonra bir ayağını aşağı sarkıtarak diğerini kırıp kendine çekişini seyretti. Elleri kucağındaydı.

"Malzeme alıp çıktık, doktorculuk oynadı beyefendi." dediğinde kıkırdadı Jeongin. "Arka bahçedeki çardağa gittik, pansuman yaptı. Bilgiliydi de şerefsiz, tilt oldum amına koyayım."

"Minnetsiz." diye mırıldandı Jeongin keyifle, belki bir kavga daha dönmüştür diye düşünmüştü.

"Zorla götürüldüm," dedi Felix yakınırcasına. "Kendim de tıpış tıpış giderdim revire, derdi kahraman olmak mı anlamadım, saçma sapan sorular sordu bir de." sona doğru kıstığı sesiyle arkadaşının daha da ilgisini çekmişti Felix. Jeongin de doğruldu bu sefer ve yatağın üzerinde bağdaş kurdu.

"Ne sordu?" dedi gözlerini kısıp kendisine bakmayan arkadaşına yanaşırken.

Felix çattı kaşlarını, "Haewon'dan konu açtı yine." dedi hiddetle. "Ona karşı bir şeyler hissediyor muymuşum, öyleyse vazgeçmeliymişim çünkü çok sevgili kuzeninin bana yeşil yakacağı yokmuş. Ben bunları bilmiyorum sanki, peşinde koştuğum mu var kızın, ben de kendi yolumdayım artık. Bir de suratımın dibinde pansuman yapıyor da konuşurken hiç bakmıyor aptal çocuk!"

Dostunun bir hınçla yaptığı yumruğu şüpheyle sırıtarak seyretti Jeongin. "Belki kendi emin olmak istiyordur." dedi.

"Neyden lan! Alsın kuzenini başına çalsın, peşinde koştuğumuz yok."

"Kastettiğim manâyı anladın, salağa yatma." göz kapaklarını düşürdü Jeongin sorgucu bir tavırla.

"Siktir git oğlum!" gerileyerek yatağının başına yasladı sırtını. "Kodumun iki homosu da bize mi denk gelecek?"

"Ne bileyim?" dedi Jeongin sıkıntılı bir iç çekişle. "Kimseye hayrımız yok diye tanrımızdan buluyoruzdur belki, bize yepyeni şeyler yaşattırıp hayatımıza sıçarlar falan."

"Bir onlar kalmıştı zaten, aynen." göz devirdi Felix, böyle bir şeyi düşünmek dahi istemiyordu. Gözlerini tek saniyeliğine yumup geri arkadaşına döndü. "Siz ne yaptınız?"

Derince ve sıkkınca soluklandı Jeongin. "Keşke ölesiye dayak yeseydim." dedi konuştuklarının kendisinde yarattığı hasarın büyüklüğünü anlatmak gayesiyle. Felix de anlamıştı hani, zor değildi.

"Tartıştınız mı?" diye sorduğunda sakin bir baş sallamayla giderildi merakı. Arkadaşının devam etmesini bekledi.

"Sınırımdan geçemiyorum diye kızdı bana ve ben onu haksız bulamıyorum."

"Sen de kendince öyle değilsin Jeongin, hırpalanmayı bırakman lazım."

"Yapamıyorum. Bu şey içimde öyle bir süratle yayılıyor ki her zerresinde yanlışa bulanıyormuşum gibi hissettiriyor. Sillemi kendimden yiyorum."

"Çekip gitti mi sonra?"

"Çekip gitseydi daha az suçlu hissederdim." dedi işaret parmağıyla başparmağının derisini eşelerken. "Felix ben ne yapayım?" umutsuz, bitkin ve yakarırcasınaydı sesi. "Onu ittikçe inadıma yanaşıyor ve ben daha fazla geri gidemiyorum, mıknatıs mübarek, piç!"

Güldü Felix uzanıp arkadaşının omzuna hafifçe geçirirken, kafalarında olmadık olgun düşünceler geçiyordu. Bu, büyümek miydi emin değildi ikisi de.

"Sikmişim senin de inadını." diyerek imalı ve sinir bozucu bir surat ifadesi takındı Felix. "Ver şu çocuğa bitsin gitsin artık." dedi ve omuz silkti üzerine öfkeyle kitlenen bakışlara.

"Bir çarpacağım şimdi sana. Sen ver amına koyayım!"

"Etik açıdan arkadaşımın ilgilendiğiyle ilgilenmem." dedi Felix avucunu itinayla kaldırıp Jeongin'in suratına doğru tutarken.

"Kimden bahsettiğimi biliyorsun."

"Hey!" diye bağırıp dizleri üzerine kalktı Felix. "Bir sik yok aramızda lan, karşılık vereceksin diye kurma kafanda."

"Seni düşünerek otuz bir çekmediyse orospu çocuğuyum."

"Amına koyarım lan senin!"

Felix, arkasında duran yastığı bir hışımla kapıp arkadaşının üzerine atıldı. Onun hamlesiyle geriye düşen oğlanın keyifle gülen yaralı suratına yastığı bastırdı rolcü bir acımasızlıkla fakat Jeongin, ondan önce davranıp kafasını yana çevirdiği için kendisini nefessiz bırakması gereken yumuşak yastık yalnızca yanağına baskı yapıyordu. Yine de Felix'in altında debelendi, yapabildiğince küfretti ve arkadaşının daha ağırlarını ağzından çıkarışını boğuk bir şekilde işitti.

"Çocuklar! Bir sorun mu var?"

Kapının ardından nahif, ince bir tını duyduklarında duraksadı ikisi de. Felix, çarçabuk dostunun üzerinden inip yanına oturdu ve içeri girmeyen annesine seslendi yüksekçe.

"Yok anne, takılıyoruz." nefes nefese kalışını gizlemek adına tane tane konuştu.

Kadın, memnun mırıltılar ve kısa topuklu terliklerinin zeminde çıkardığı tiz seslerle uzaklaştığında son bir lanet okuyup yastığı Jeongin'e fırlattı Felix. Ardından onun, savaşları sonrası kaldığı gibi uzandı yine yatağa.

Kafa kafaya, zihinlerinin içinde ürkünç bandolar çalıp söylüyorken kendileri sessizce soluklanıp tavanı seyredaldılar. Saman alevi gibi yanıp sönmelerinin ansız bitkinliği çökmüştü üzerlerine.

"Jeongin," diye seslendi Felix başucundaki dostuna, odaklarının aynı kağıt parçası olduğunun ayırdında da olarak biraz.

"Efendim?"

"Sana da bu poster garip gelmiyor mu bugün?"

"Geliyor."

"Sinir etti beni," diye homurdandı Felix, halbuki mini elbiseli zavallı anime kızcağızının eteği havalanıp da altındakileri göstermesin diye ellerini önüne siper etmekten başka yaptığı bir şey yoktu. "Sanki tavanda bambaşka bir şey görüyorum."

"Beni sinir etmedi." dedi Jeongin. Bir türlü alışamıyordu bu içinde dört dönen duyguya, gencecik yüreğine tonlarca yük bindiriyordu sanki, bile bile lades bu demekti. Ağlamaklı bir "Ah," sesi çıkardı sonra, utançla ellerini yüzüne kapatıp Felix'i kahkahalara boğacak o cümleyi kurdu. "Ben Hyunjin'i görüyorum."






















anime kizi hjin🤟🏿

iyi aksamlar❣️🦇❣️

daft punks | hyuninWhere stories live. Discover now