2/3

529 108 121
                                    

Ertesi sabah güneş ışığı pencereden içeriye sızdığında, Harry yavaşça gözlerini açtı. Başı hafifçe dönüyordu ve mide bulantısı hissiyle gözlerini açtı. Gözlerinin hala biraz puslu olduğunu hissetti ve ardından çevresine bakmaya başladı. Misafir odasının sakinliği ve tanıdık mobilyaları, ona dün geceyi Louis'nin evinde geçirdiğini hatırlattı. Bununla beraber gece boyunca yaşananlar zihnine hızla geri döndü, ve büyük bir utanç ile pişmanlık hissiyle dolup taştı.

Önceki akşamın komik ve sarhoş hali şimdi utanç verici bir gerçeklik haline gelmişti. Kendisini hatırladığı o saçma hallerde düşünerek, başını elleri arasına alıp derin bir iç çekti. O an, Louis'nin samimiyeti ve yardımseverliğiyle dolu hatıralar geri döndü. Partiden alınması, kıyafetlerinin değiştirilmesi, kahve içirilmesi, sonra onun misafir odasına götürülmesi... 

Söylediği şeylerin bir kısmını hatırlıyordu ve hatırladığı kadarı bile korkunçtu. Evet, tatlı akademisyene karşı dönemin başından beri ilgisi vardı ama bir noktada adamın yüzüne yüzüne "Çok yakışıklısın, çok tatlısın, seni öpmek istiyorum." diyecek seviyeye gelmiş olması korkunçtu.

Yatağın başucuna konulmuş olan tuzlu krakerlerden birkaç tane yedi, ufak bir şişe suyu bitirdi. Paketinde duran naneli şekeri ağzına attıktan sonra hicap dolu bir şekilde, sessizlik içinde odadan çıktı.

Misafir odasının tam karşısında açık olan kapının ardında banyoyu gördü. Direkt oraya girdi, yüzüne birkaç kez su çarpıp kuruladı. Akşamdan kalmalığının yanı sıra, içindeki utanç ve pişmanlık duygularıyla da başa çıkmaya çalışıyordu.

Louis mutfaktaydı, kahvaltılık bir şeyler hazırlıyordu. Harry'nin sesini duyunca arkasına dönüp ona baktı, "Günaydın." dedi. "İyi uyudun mu?"

"Çok özür dilerim, o kadar utanıyorum ki!"

Louis ocağın altını kapattı, tamamen ona doğru döndü. Kalçasını tezgaha yasladı. "Boş ver," dedi. "Herkesin başına gelebilir."

"Başına bela oldum resmen, gerçekten çok üzgünüm! Haddimi aşacak şeyler söyledim-"

"Önemli değil, Harry, sarhoştun. Zaten söylediklerinde ciddi de değildin." dedi Louis. Harry'ye baktı ve iki saniye kadar cevap alamayınca "Değil mi?" diye sordu.

İnkar etmek istese de Harry kendine engel olamadı, sessizce omuz silkti ve yere baktı. Louis'nin nefes alış verişi hızlandı. Korkuyla karışık bir heyecan içinde "Yapma," dedi. "Ben senin öğretmeninim!"

"Durdurma düğmesi olsaydı şimdiye çoktan kendimi durdurmuştum ama elimde değildi."

"Harry, hayır! Bu pek çok açıdan yanlış, sen benim öğrencimsin!"

"Ben senin öğretmeninim dediğinde de anlamıştım, tersten açıklamana gerek yoktu." dedi Harry huysuz şekilde. Azarlanan çocuklar gibiydi, sürekli yere bakıyordu. 

Louis onun üzgün ve mahcup halini görünce dayanamadı, iki parmağıyla onun çenesini tutup yüzüne bakmasını sağladı ve hemen elini geri çekti. "Böyle bir şeyi konuşmamız bile tuhaf, Harry." dedi. "Bunun olmaması gerek. Çok tatlısın, eğlencelisin, yaşam dolu ve enerji vericisin ama..."

Harry "Bir kere daha ben senin öğretmeninim dersen çığlık atarım." deyince Louis güldü. O gülünce Harry gülümsedi, "Çok güzel gülüyorsun." dedi ve sonra iki eliyle ağzını kapattı. "Neyim var benim, sarhoş da değilim ki artık!" diye söylenerek Louis'yi bir kez daha güldürdü. Saniyeler içinde gülüşü yerini hafif bir tebessüme ve yoğun bir bakışa bıraktı.

Bakışı o kadar duygu yüklü görünüyordu ki Harry istemsizce umutlandı. "Tek taraflı mı?" diye sordu korkak bir şekilde. "Dün sana bir sürü şey söyledim. Tek taraflı mı hepsi?"

MAILABLEWhere stories live. Discover now