twenty two

79 7 12
                                    

"Ona.. dokunma.. dedim."

Ağzından çıkan her kelime başı adamı yumruklamaya devam ediyordu. Artık adamın ağzından kan gelmeye başlayınca, kendimi toparlayıp durması adına önüne geçmiştim.

"Heeseung, dur! Adamı öldüreceksin."

Sinirden gözü dönen Heeseung'ın önüne geçmiş ve ellerini tutmuştum. O sırada sesi duyan Jungkook kapıdan içeriye girmiş bize bakıyordu.

"Jiwoo.. tek kelime etme."

"Ne yaptığını zannediyorsun sen? Hangi cesaretle mekanıma girip olay çıkartabilirsin."

Heeseung sinirle kolumdan tutmuş beni dışarıya sürüklerken arkamızdan gelen sesle olduğumuz yerde durmuştuk. Jungkook içeriye girdiğinde kavga bitmişti ama her yer dağılmıştı. Bizi kolay kolay göndereceğini zannetmiyordum. Ama biraz daha burada kalırsak Heeseung kendini tutamayacaktı.

"Jungkook, bırak gitsinler-"

Tezgahın arkasından çıkıp Jungkook'un yanına gelen Sunghoon'la bakışlarımız ona dönmüştü. Bizi bırakması hakkında bir şeyler söylerken beni görmesiyle bir anda afallamış ve sözünü tamamlayamamıştı.

"Sen.. Jiwoo?"

Bana şaşkın bir şekilde bakan abime sinirle karşılık veriyordum. Şu an sinirden ellerimin titrediğini hissedebiliyordum. Onu burda gördüğüm an ağlamamak için kendimi o kadar sıkmıştım ki artık kendime hakim olamıyordum.

Bedenim ağlamamak için direnirken elimde hissettiğim sıcaklıkla, ellerimizi birbirine kenetleyen Heeseung'a bakmıştım. Az önce tüm mekanı ayağa kaldıran çocuk şimdi rahatlamam adına elimi tutuyordu.

Heeseung'ın bana verdiği güvenle beraber başımı bize bakan ikiliye çevirmiştim. Jungkook, benim adımı Sunghoon'un ağzından duyduktan sonra neler olduğunu az buçuk anlamıştı. Abim ona benden bahsetmiş olmalıydı. Şu an önümde duran bu adam ne kadar boş baksa da içinden mekanını dağıttığı için Heeseung'a karşı olan sinirini hissedebiliyordum.

"Neden buradasın Sunghoon? Bizi sırf bu mekanda çalışmak için mi kandırdın?"

"Jiwoo beni takip mi ettin-"

"Sorum bu değildi!"

Sinirlenmemek adına sakince konuşmaya çalışıyordum ama buraya kadardı. Son cümlemi abimin yüzüne karşı bağırmamla etraf sessizleşmişti. Ne kadar buradan bir an önce gitmek istesem de abimin bu yaptığının hesabını sormadan eve rahatça gitmek içimden gelmiyordu.

Bağırmamla beraber Heeseung elimi bir şey ima edercesine sıkmıştı. O da buradan bir an önce gitmek istiyordu biliyordum.

"Burada.. çalışıyorum. Ailemiz için para kazanmam gerekiyor."

"Ne ailesinden bahsediyorsun sen? Yaşadıklarımızdan sonra hâlâ aile olduğumuzu mu söylüyorsun. O gün babam, annemle bana zarar vermeye çalışırken neredeydin Sunghoon? Burda keyifli bir şekilde çalışıyor muydun!"

Sesimi yükseltmemeye engel olamıyordum. Hissetiklerimi abimin yüzüne kusmaya devam ediyordum. Bu ailevi meseleyi herkesin içinde konuşmaktan utanıyordum. Ama kendime engel olamıyordum. Kelimeler ağzımdan bir ok edasınca çıkıyor ve karşımda duran abime saplanıyordu.

Heeseung, babamın bize zarar vermeye çalıştığını duyunca başını bana çevirmişti. Bu duydukları onu şaşırtıyordu, herkes gibi. Benim normal bir aileden geldiğimi sanıyordu, sanıyordular. Fakat değildi. Babam yüzünden hiç bir zaman normal bir aile olamamıştık. En sonunda ondan kurtulmuştuk. Artık o yoktu. Ama bize hissettirdikleri her zaman kalmıştı.

i don't wanna be ur friend- heeseungWhere stories live. Discover now