"Varsın yaz biterse bitsin,
Sıcak bir kış getir bana.
Uykumda sarılmam için,
Sonsuz bir düş getir bana."Dokunduğunuz, sarıldığınız, sevdiğiniz ve hissettiğiniz şeyleri elbette özlersiniz. Ama asla dokunamayacağınızı bildiğiniz, sevmenize izin verilmeyen ve hissetmenin bile haram sayılacağı birini özlemek, elinizde tuttuğunuz kar küresini bir duvara fırlatıp tuzla buz olmasını izlemek gibidir. Toplasanız da her bir parçasını, bilirsiniz, artık karlar yağmayacaktır. Elinizde yine bir hiç, duvarda bir iz kalır.
Her şeye ilaç dediğiniz zaman ise, konu özlemek olunca hiçbir işe yaramıyor. Zaman geçtikçe azalır dedikleriniz azalmıyor, az alıyor. Sizden alıyor; umutlarınızdan, hayallerinizden, yıllarınızdan ve en çokta yüreğinizden. Ama özlemlerden hiç az almıyor.
Zaman benden de çok şey almıştı. Kürşad'ı sevebilme şansımı, büyürken kendi köşemde, belki hiç kim olduğumu bilmeden onu izleme imkanımı. Ama en çok umudumu almıştı, büyüyüp onun karşısına çıkabilme ihtimalimi. Zaten sadece ihtimaller silsilesinde yalın ayak yürüyebilirdim. Hiçbir zaman o ihtimaller gerçeklikle bağdaşmayacaktı. Ta o zamanlar bile aynı hislerle bana bakmayacağını biliyordum. Çocuktum onun nezdinde. Şimdi büyüdüm ama hâlâ çocuğum onun için. Ben hiç büyüyemedim. Bir erkek olmamı tüm bunların arasına katamıyorum bile. Ben cinsiyet kalıplarından çıkmış, kabuğumu kıralı çok olmuştu. Ama Kürşad. Sanırım onun bunu öğrenmesi kıyametim olurdu.
"Ufaklık çay olmadı mı?" diye seslendiğinde gülümsedim, hüzünlü bir gülümsemeydi. Bana her ufaklık dediğinde o düştüğüm okul duvarını hatırlıyordum, hastane odasını, ona attığım taşı. Ufaklık derken sesi daha içten ve sıcak geliyordu bana. O yüzden de seviyordum bu kelimeyi.
"Getiriyorum abi şimdi." sesli bir şekilde cevap verip mutfaktan elimde kaşıksız tek bardakla çıktım.
Dışarıda oturduğu masaya koydum. Bugün farklı bir havası mı vardı bilinmez ama eskisinden biraz daha geniş kıvrılan dudaklarıyla gülümsedi.
"Eyvallah." deyip çayını yudumladı.
Bende masanın diğer tarafındaki boş tabureye oturdum. Tesbihini usulca çekerek arkasına yaslandı.
"Bugün sonunda dayımında lohusası bitti, gelir artık dükkana."
Keyifliydi. Ne olmuştu bilmiyordum ama onun morali yerinde olduğunda bende mutlu oluyordum. Özlemleri, aşkları, acıları bir kenara bırakıp o mutlu olduğu için mutlu oluyordum.
"Bence Serpil yenge kovdu, yoksa o kırkına kadar beklerdi."
Çayını içerken başını sallayarak gülümsedi.
"Doğru dedin ha."
Ona bakarak bende gülümsedim. Gülmek bulaşıcıymış.
Fakat beynimi kemirip duran o kekremsi tat damağıma takıldığında gülümsemem yüzümde soldu. Bu tat, akşamdan kalmalığın dilde bıraktığı o nahoş tat değil de zihnimde kesik kesik hatırladığım görüntülerdi. Bu nedenle gülen yüzüm yerini korkacağım bir ihtimale bıraktı.
Ellerimi kucağıma koyarken bana gülümseyerek bakan Kürşad'ın yüzüne bakarak yutkundum.
"Kürşad abi, dün gece yanlış bir şey yapmadım değil mi?"