Grup Demsal - Derewe
Şarkıyı başında açın.
"Bir kabrin içindeyim. Bir avuç toprağa gömmüşüm bedenimi. Çiçeklerimi kendim ekmiş, yirmi bir yılımı mezar taşıma bir kaç satır ile eklemişim. İzleyemedim leşimi, zira fazla çirkin her bir yanım."
Ne Kürşad'a ait etmişti bu hayat beni ne de yaşayacak bir yer edinmeme izin vermişti insanlar. Ben aitsizliğimi alıp gidiyordum, bu defa yanımda hiçbir şey yokken. Cebimde Faruk abinin hastane önünde "Git bu şehirden" deyip sıkıştırdığı üç kuruşla. Benim hayatım işte bu kadardı insanların gözünde. Üç kuruş.
Kürşad'ı benden koparmaları yetmemiş, köklerimden koparılmıştım. Artık çiçekler açmayacaktı kuru dallarımda, artık sarıldığım kollar ısıtmayacaktı güneşe aç yapraklarımı, artık suya ihtiyaç duymayacaktı çoraklığa terk edilen topraklarım. Bağıra çağıra ama sessizce sökülmüştüm umutlarımın yeşerdiği yürekten.
Hıçkıra hıçkıra "Abi yalvarırım sana Kürşad ameliyattan çıkana kadar kalayım, yemin ederim bir daha gözüne gözükmeyeceğim, gelmeyeceğim mahalleye." cümlelerime Faruk abi yüzünü buruşturarak "Sana git dedim Yusuf, elimden bir kaza çıkmadan git, mahalleliyi zor tutuyorum zaten, git burdan, git bu şehirden." dediğinde anlamıştım, benim bu şehirde kimsem yokmuş, ben yokmuşum.
Ayaklarına kapanarak ikna ettiğim Faruk abi sadece "Kürşad uyandığında mesaj atarım." diyerek beni hastane bahçesinde yalnızlığıma terk etmişti, ben o bahçede ölmüştüm, artık varla yok arasında ince bir çizgideydim.
Ne yollar beni sevgilere çıkartacaktı ne de ben bu yürek yangınıyla yaşayacaktım. Kaderimin kesildiği topraklara dönüyordum, o topraklar kan kokardı, umutsuzluk, acı, çaresizlik. Ben genç yaşımda o topraklara gömülmüştüm. Kilometreleri sırtlanıp geride bıraktığım bir yüreğe sonsuz hasretliğim. Beni Kürşad'ın gülüşlerine gömsünler.
Geriye sadece baba evine dönüp hakkımda kesilecek hükme boyun eğmek kalmıştı. Ben çok şeye boyun eğmiştim. Özlemlere, aşklara, acılara, umutlara ve en çokta kavuşmalara. Koparıldığım kollara kavuşmalarım ise mahşere kalmıştı.
Otobüsten inmeden dakikalar önce aldığım "Kürşad uyandı, durumu iyi" mesajına binlerce şükür sığdırmıştım. Kürşad iyiydi, Kürşad yaşayacaktı, Kürşad nefes alacaktı. Aldığımız her nefes ciğerlerimizde boğulsa da kilometrelerce uzaklıkta ayrı yerlerde aynı acıya nefes alacaktık.
Gecenin bir köründe indiğimde bir kaldırım taşına attım artık taşımaktan bıktığım bedenimi, akıp giden insanlık en çok yüreğimi yormuştu. Zifiri karanlık tüm benliğimi sarmıştı ve ben yol yordam bilmiyordum, benim gidecek bir yolum yoktu artık.
Sadece bir gün bile olsa gerçeklikten kaçmak istedim, bir kaç saniye bile olsa kim olduğumu unutmak istedim. Daha önce kaldığım otele gitmek için zorla kaldırdığım bedenimi sürüye sürüye yürüttüm. Doğru ya sürüye sürüye, ne çok sürülmüşüm ben, umutlarımdan, sevgilerimden, hayallerimden.
Dört duvar arasında geceyi sıktım avuçlarımda, güneşin doğuşunu beklemek ilk kez bu kadar korkutucu geliyordu. Oysa ben her sabah Kürşad'ı göreceğim umuduyla sabahı zor ederdim. Şimdi ise görülecek hiçbir şeyim kalmamıştı. Kuru bir güneş, boğazımı yakan bir avuç toprak, kanımın çekilmesine sebep olan umutsuzluk.
Sabaha kadar o dört duvar beni teselli etti, konuşamadığım binlerce kelimeyi sükunetle dinledi, hıçkırıklarıma başımı okşadı nem tutmuş duvarlar.
Annemde saçımı okşar mıydı bahtsız oğlum diyerek? Dinler miydi abim sessizce tüm kelimelerimi? Babam.. babam kaybettiğim hayallerime teselli eder miydi? Yıllar önce aşkları ailesi tarafından anlaşılmayan babam, anlar mıydı aşkın ne olduğunu?