the gang is back.

160 17 160
                                    

Taylor Swift- this is me trying ve champagne problems ile okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum..
Indiana, Hawkins
16 mayıs gecesi, yarım saat önce..

Arabayı durduğumda içerisinden çıkıp ardından kapıyı kapattım. Yeniden Hawkins'te olmak garip hissettiriyordu.. Ellerimi pantolonuma sürterek mezarlığın kapısına baktım. Bahar akşamları serindi. Dudaklarım soğuktan titriyordu.

Mezarlığın içerisine girdiğimde etrafa bakınmaya başladım. Acaba benim mezarım neredeydi.. Başkalarının mezar taşına bakarken gözüm bir isime takıldı.

Billy..

Max.. Aklıma onu getirmişti. Billy'de benim gibiydi. Vecna'ya kurban gitmişti. Ama ben yaşıyordum yine de. Bize ne kadar pislik yapmış olursa olsun bu şekilde ölmeyi hak etmiyordu. Yutkunduğumda gözümü ondan çekip ilerlemeye devam ettim. Evet.. Buldum.

Isabella Charlotte Barnes ha..

Öylece bakıyordum. Benim mezarım ve ben kendi mezarıma bakıyordum. Çocuklar sanırım tüm eşyalarımı buraya dizmiş. Karnelerim, kırmızı atkım, kulaklığım, kasetlerim, kar kürem.. Vay canına.. Gülümsedim. Önüne eğildiğimde parmağımın ucuyla eşyalarıma dokunup gülümsedim. Bir yazı dikkatimi çekmişti. Altta yazıyordu.

"Bir kahraman asla ölmez."

Beni kahraman olarak mı görüyorlardı yani? Gülümsediğimde öylece bakındım. Vay be.. Onlar için kahraman olmak beni mutlu etmişti.

Gözüm kar küresine takıldığında kaşımı çattım. Siyah bir bileklik mı? Elime aldım. Ama benim siyah bilekliğim yoktu ki? Ama dur.. Tabii ya! Bu Will'ındı.. Will hep siyah bir bileklik takıyordu. O bırakmış olmalı.. Gülümsediğimde avucumun içindeki bilekliğine bir öpücük bıraktım. Mezar taşına bir sürü mektup gibi şeyler bırakmışlardı. Bir süre durup sadece onlara baktım.

Baya bir süre durduktan sonra ayağa kalkıp son bir bakış attım. Çaprazımda Neva'nın ve annemle babamın mezarı vardı. Bütün Barnes ailesi burdaymış? Neva'nın mezarına gülümseyerek baktım. 3 kasım 1984.. Ne gündü ama.

Onlara bakmayı kesip etrafıma bakındım. Artık gitmem gerek. Yanlarına gitmeden önce son bir kez Neva ve annemlerin yanına uğramak istedim. Ama artık gerçek ailemin yanına dönmem gerek.

Verdiğim nefes soğukta buhar olup uçtuğunda ellerimi cebime sokup arkamı döndüm.

Silahı hemen elimden yere attığımda ağlayarak yüzüne baktım. Kesinlikle 2 sene önce gördüğüm Will değildi karşımdaki.. Olamazdı.. O kadar.. O kadar zayıflamıştı ki.. Saçları uzamıştı, boynundaydı. Aynı ormanın derinliklerinde hissettiren yemyeşil gözleri bu sefer bana farklı bakıyordu. Pembe dudakları aralıktı. Yüzünü süsleyen benleriyle bana bakıyordu.

Şoka girmişti. Bu belliydi. Direk ona koştuğumda o da bana doğru ilerliyordu. Kendimi hızla kollarına attığımda kollarımı boynuna dolayıp ona sıkıca sarıldım. Tanrım.. Bunun yaşandığına inanamıyorum! Onun yanındayım, ona sarılıyorum.. Buna inanamıyorum! Kafamı boynuna gömüp kokusunu hızla içime çektim. Tanrım.. Bu hissi o kadar özlemişim ki..

Will bana o kadar sıkı sarılıyordu ki bir daha bırakmayacak gibi duruyordu. Nefesinin hızlandığından ve burnunu çekişinden ağladığını anlamıştım. Çünkü ben de ağlıyordum.

2 yılın sonunda sevgilime kavuşmuştum. Biz sonunda kavuşmuştuk..

Hızla beni kendinden ayırdığında ellerini yanaklarıma koydu ve yaralarla kaplı yüzümü umursamadan her noktaya öpücüğünü kondurdu. Alnıma, burnuma, yanaklarıma, dudağıma, gözlerimin yanına.. Bu mükemmel hisle gülümseyip gözlerimi kapattım.

The Day Will Come When You Won't Be (Bella, Do You Copy?) Bonus KitapDonde viven las historias. Descúbrelo ahora