Gözyaşları

11 0 0
                                    

Kendime geldiğimde hastanedeydim, ne olmuştu ki? Biraz düşündüm, galiba kan şekerimden hatta belki de tansiyonumdan ama kafamı çalıştırıp hatırlamam aldı. Çok kötüydüm, etrafıma bakındım, bileklerim ve ayaklarım, kelepçelerle yatağa kilitlenmişti. Polis kelepçeleriyle. bir kolumda serum vardı ve yanlış görmüyorsam -hâlâ baygınlık etkisi var- ellerimde kuru kan lekeleri vardı. Üzerimde hasta üniforması ve onun üzerinde de beyaz hastane battaniyesi. Kolumda ayrıca bir serum vardı, Büyük olasılıkla baygınlık geçirdim, diye düşündüm. Sanırım zaten öyleydi. Babama olanları hatırladım birden, parçalar yerine yeni oturmaya başlamıştı ve ben kendimi kaybetmiştim. Bana o yaptığından sonra.. Ki bunu düşünmek bile istemiyorum. Etrafta giden gelen yok gibiydi, henüz açılmamış, tiz sesimle bağırdım. "Kimse yok muu??" Bir süre cevap bekledim ama gelmeyince daha yüksek sesle tekrar ettim. "KİMSE YOK MUU?" Sonra saate baktım, gecenin üç buçuğu, belki uyuya kalan hemşireler vardır ve bu tarafa o yüzden bakamıyorlardır, belki de bir sorun çıktı ve bir hasta ölmek üzeredir. Bilemem, Sabah tekrar denerim, dedim kendi kendime. Kaçmaya niyetim yoktu, her şeyi artık anlatabilirdim. Hastanede birkaç testle babamın bana yaptığı pisliği de kanıtlayabilirdim. Biraz bunları düşündüm. Biraz sonra, sebepsizce gözlerim doldu, aniden çok kötü hissettim. Sahi nedendi bu duyg- KARDEŞİM! Ben buradayken ona babamla alakalı haber verildi mi? Şuan ne hâlde? Benden nefret eder mi? Onu benden alırlar mı? Bunlar aklımı kurcalarken ağlamaktan gözlerim şişti ve yeniden uykuya daldım.

Baba, hayır. Sen nasıl hâlâ?.. Anne? Sen de mi? Yanına ne dur, hayır. Mert ne olur ve ben, hayır bu kim? Neredeyim? Baba, uzak dur hayır. Senin ölmen gerekirdi ve annemin de, nasıl buradasınız? Mert neden yok? Kiminle, nerede o?

"Hanımefendi!" Gelen yabancı bir sesle haykırarak uyandım. "AAH! NEYDİ BU?" ...

"Uyanmış mıydınız?" Bana tuhaf tuhaf bakan, üzerinde hemşire üniforması olan bir kadınla konuşuyordum, açık yeşil gözleri ve kumral saçları, ince beli ve boyuyla çok hanım hanımcık asaletli duruyordu. "Ben.. Dün gece uyanmıştım.." Kadın bana bir an yüzünü ekşitti. "Sizinle olay hakkında konuşmak isteyen birkaç polis var, içeri çağırıyorum. Dosyanın yeterince beklediğini söylüyorlar. Malûm, iki gündür yatıyorsunuz ve herhangi bir ifade vermezseniz cenaze toprağa verilemez. Şimdi gidip haber veriyorum." Ben daha ağzımı açamadan arka arkaya cümleleri sıraladı, bakıp kalmıştım. Yanıt veremedim. Birkaç cümle daha aklımdan akıp geçerken içeri üniformalı adamlar girdi. "Ben komiser Mehmet." Daha önce duymadığım bir ses ve görmediğim bir yüz daha, adam koyu kahve gözleri ve siyah saçlarıyla, gür kaşları ve sert bakışlarının altında iyi ve vicdanlı olduğu anlaşılır bir şekilde bana bakıyordu. Bir anda gözlerim yeniden doldu, nasıl bu hâle gelmiştim ben? Adam bunu farketmiş olacak ki, bakışlarını yumuşattı. Yanında duran diğer polis arkadaşları da bana uzaktan sert bir şekilde bakmaya devam ediyordu. Polis yanıma yaklaştı, bir eliyle eli belinde, silahını tutuyordu. Kızmadım ona, sonuçta ne benim ailemi biliyordu ne de beni yakından tanıyordu. Kaç yaşında olursam olayım, bir katildim. Yutkundum, gözyaşlarımı yuttum. Annemin ben küçükken ağladığımda vurarak ağlamamı "YUT! YUT!" diye diye yutturduğu gibi susturdum kendimi, yine onun sözünü dinledim, hep yaptığım gibi yuttum.

Kendimi biraz toparlamam için bekledi Mehmet Komiser, sonra ben konuşmaya başladım. Önce annemden bahsettim...

"Babam, tam bir yalancıydı. Annemin ölümünde ifadesinde odun kesmek için gitmeye hazırlandığını, annemin kayıp düştüğünü ve baltayı sarstığını söyledi, yalan söyledi. Annemi o öldürdü, benim ve kardeşimin gözü önünde. Kardeşimi ben sakinleştirdim. Kavga ettiler çünkü annem onun cinsel ihtiyaçlarını giderecek oyuncağı olmayı reddetti, babam da sinirden gözü dündü ve onu öldürdü. Ben de polise gidemedim, kardeşime zarar vermesinden korktum. Sonra babam birkaç gün geçtikçe bana daha yakın davrandı, bir gece odama geldi ve ilk hamlesini o zaman.. ben.." Nutkum tutuldu, buraya kadar zor gelmiştim. Polisler bir anda bembeyaz oldu, komiser silahını indirmiş bana acıyan gözlerle bakıyordu. Şoka girmiş gibiydi, anlamıştı ne demek istediğimi. Bir anda eğildi, saçlarımı okşadı ve uzun uzun yüzüme baktı. Ardından bir şey demeden çıktılar ve ben ise onların çıkışıyla sözlerimi kesen nutkum yerine gözyaşlarımı bıraktım. Ağlarken uyuyakalmış olacaktım ki birkaç saat sonra bir ses ve bir temasla uyandım. Polisler kelepçelerimi çözüyordu, beş saat geçmiş. Hemşire benden kan almış ve DNA'mda babamın DNA'sını bulmuşlar. O an anlamışlar yalan olmadığını. Bunları beni çözerlerken söylediler ve ben hiçbir şey diyemedim. Üzerime temiz kıyafetler verdiler ve ben de giyindim. Ardından beni arabaya bindirdiler ve karakola vardık. Tek kişilik bir hücreye konuldum, normaldi. Yine de bunları düşünüp kontrolu kaybedebilirdim ve bunu göz önünde bulundurmaları gerekti. Psikoloji ile ilgilendiğimden bu mantığı kurabiliyordum ve onlara hak verdim. Birkaç saat sonra biri geldi. Güzel giyinimliydi. Bir polisin gözetimi altında karşıma oturdu. "Sana yardım etmek istiyorum..."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 05, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Kırılgan Bir Taş Yürek Where stories live. Discover now