dayanamadığım için bu bölümü de atıyorum yarın görüşürüz 😭
25 Haziran 14:42
cem öyle hızlı yürüyordu nefesi kesilmişti artık. yine de durmadı, aynı öfkeyle yürümeye devam etti. dün geceden beri dinmeyen öfkesine bugün yenisi de eklenmişti. ellerini yumruk yapmış, kaşlarını çatmış yürüyordu.
tanıdık apartmanın önüne gelince iki saniye soluklandı. tam zile basacakken kapı açıldı.
"cem? hayırdır oğlum."
"gülnur teyze, şey..." nefes nefesseydi, göğsü kalkıp iniyordu.
"fatih'e mi baktın? geç oğlum, geç. evde, ben de terziye kadar gidiyorum. geç sen." doğruydu demek, diye geçirdi içinden ve aynı hızla merdivenleri çıktı.
kapıyı öyle bir çalmıştı ki sanki biri ölüyordu. ölen yoktu belki ama içinde tarif edemediği acılar meydana çıkmıştı. gözleri yanıyor, boğazı acıyordu. nihayet kapı açıldı.
"cem?" fatih onu burada görmeyi beklemiyordu asla. çünkü cem, hala bursa'da olduğunu sanıyordu. hem şaşkın hem de gergindi. cem onu göğsünden itti bir kez.
"yalancı! niye yalan söyledin bana? niye!" içeriye doğru itildiğinde uzanıp kapıyı kapattı.
"niye böyle bir şey yaptın ya? dün o kadar aradım seni, açmadın. seninle konuşmaya ne kadar ihtiyacım vardı, haberin var mı? bana niye yalan söyledin?"
"cem, dur." fatih geçip koltuğa oturdu ama cem'in siniri yatışmıyordu. ortada gezinip fatih'e bağıra bağıra konuşuyordu hala.
"bu kadar mı bıktın benden? yanıma gelme deseydin gelmezdim. seninle artık işim yok deseydin aramazdım bile! ne geçti eline?"
"cem..."
"sana bana kendini alıştırma dedim. şimdi böyle mi yapacaksın? benden kaçacak mısın?" fatih, başı elleri arasında oturduğu yerde bağırdı.
"kaçtığım sen değilsin!" şu zamana kadar fısıltılar arasında ona durmasını söylüyordu, bağırınca gerildi cem. fatih başını kaldırdı, göz göze geldiler.
"bir dur, gözünü seveyim. ne yapacağımı bilmiyorum zaten, gelme üzerime." cem sakinleşmiş değildi elbette ama gidip yanına oturdu yine de.
"başka bir şey mi var? bana niye anlatmıyorsun?" yüzüne bakamıyordu. ona hesap soran, yanına oturmuş ondan mantıklı bi açıklama bekleyen bu bedenin yüzüne bakamıyordu asla. derin bir nefes aldı, yüzünü sıvazladı ve geriye yaslandı.
"cem, ne bok yiyeceğim ben? burada saklanıyorum kaç gündür senden. hiçbir şey değişmedi, hiçbir şey bak."
"niye saklanıyorsun ya? n'oldu, kafayı yiyeceğim artık." fatih asla ona bakmıyordu ama varlığı dahi kalbinin ritmini değiştirmişti. ayağa kalktı.
"git, n'olur."
"ne?"
"hani git dersem gidecektin? git işte!" cem de kalktı, gözleri doluyordu artık. ellerini beline koymuş, kapıya doğru dönmüş fatih'in tam karşısına geçti.
"gerçekten gitmemi mi istiyorsun?" fatih hala ona bakabilmiş değildi. gelişi güzel başını salladı.
"beni artık yanında istemiyor musun?" cem sinirleniyordu. ne döndüğünü anlamadıkça siniri daha da artıyordu. kolundan tutup sarstı onu.
"yüzüme bak, fatih!" fatih en sonunda bakabilmişti. gözleri kızarmış, yüzünde hayal kırıklığı taşıyan bu çocuğa gözlerini çevirebilmişti sonunda.
"artık beni yanında istemiyor musun?"
"istediğim tek şey yanımda olman, cem." kendini tutmasa o da ağlayacaktı. cem'in elinden kurtuldu, cam kenarına gidip bir sigara yaktı.
"beynimi kazımak istiyorum ama fayda etmez bu saatten sonra. kaçtım, saklandım ama ne değişti? uyuyorum, uyanıyorum yine sen varsın. hep sen varsın, cem. ömrümde böyle bir şey yaşamadım, oğlum." bir duman çekip cem'e döndü.
"artık beni istemiyor musun, diye soruyorsun. benim öyle bir seçeneğim kalmadı ki artık. sensizlik diye bir şey yok, anladın mı? yapamıyorum, dayanamıyorum, vazgeçemiyorum. her yerdesin lan. kaçtım da n'oldu? aklımdasın, zihnimin ta içindesin amına koyayım. yüreğimdesin, rüyamdasın." cem, fatih'in ima ettiği şeyleri anlamak istemiyordu. aklından bile geçmezdi çünkü. imkansız, olmayacak tek şeydi bu. karşısında sigara içen bu adam ona sensiz yapamam diyordu ve bunu ne anlamda dediği belliydi. ama cem'e göre bu yaşanması en düşük ihtimaldi.
"ne demek istiyorsun? benimle oynama daha fazla."
"oyun moyun yok. yaktın beni, mahvettin. al, gör halimi." sigarayı söndürdü fatih ve kapıya kadar yürüdü.
"ben artık bu ateşle yaşamaya mahkumum. söndürecek olan sadece sensin, bunu da asla yapamayız. anlat anlat diyordun. al, anlattım. eline bir köz yığını verdim. şimdi bununla ne yaparsan yap." kapıyı açtı. cem uzun uzun baktı ona. titreyen eline, gözlerine bakamayan gözlerine, yüzündeki o çaresizliğe. elinden bir şey gelmezdi, o da dışarı çıktı. eve yürüyene kadar fatih'in ona verdiği közle yanıp tutuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ellerin, bir kibrit alevi
General Fiction🕯️ "söndürmeye kıyamam." Zor bir dönemden geçen Cem, ağabeyinin arkadaşı Fatih ile fark etmeden yakın olmaya başlıyor. Aralarında geçmişten gelen tuhaf bir soğukluk olmasına rağmen Fatih, Cem'in en güvendiği insana dönüşüyor.