20 Ağustos, 18:02
"kolay gelsin."
"ooo cem kardeşim hoş geldin. hayırsız abin nerede?" cem mahçup bir şekilde yürüyüp içeri girdi. gökhan kalkıp yanına kadar geldi ve elini iki kez omzuna vurdu. o esnada etrafa bakınıyordu.
"buralarda o da. fatih abi yok mu?"
"içerde, çay almaya gitti. geç sen de." çabuk adımlarla gökhan'ın gösterdiği tarafa yürüdü. içi içine sığmıyordu. acaba ne tepki verecekti?
içeri girdiğinde fatih'i arkası dönük, bardağına çay dökerken buldu. kapıdan bir iki adım daha ilerledi.
"bir bardak da ben alabilir miyim?"
"cem!" fatih'in, cem'in sesini duymasıyla arkasını dönmesi bir oldu. fakat fevri hareket ettiği için sıcak çay eline dökmüştü. büyük bir hızla elindeki bardağı kenara koydu ama nafileydi.
"siktir ya!"
"iyi misin? suya tut." cem hemen gelip fatih'in elini musluğun altına götürdü. fakat acı onun umurunda değildi. cem'i çekti ve sıkıca sarıldı.
"gerçekten buradasın yani, öyle mi?" saçlarından öptü, derin derin kokladı ve geri çekip tekrar yüzüne baktı.
"oğlum inanamıyorum lan. niye demedin bana?"
"sürpriz yapmak istedim." dedi cem. fatih o kadar mutlu olmuştu ki cem de onun bu halini görünce ne kadar özlem duyduğunu fark edebilmişti. fatih dudaklarına bakıyor, elleri saçlarından yanaklarına sonra tekrar saçlarına çıkıyor, içi içine sığmıyordu. o an aklına gelen şeyle kapıya ilerledi.
"gel benimle."
"fatih, cafer abi seni mi arayacaktı?" cem'i arkasından hafifçe çıkışa doğru itiyordu bu esnada.
"haberim yok benim. neyse, biz çıkıyoruz. biraz işimiz var. hadi görüşürüz."
arabaya binmişlerdi ki cem nereye gittiklerini anlamamıştı. yine de sorgulamıyordu. şu an fatih onu nereye götürse peşinden koşardı.
"sana sarılmam lazım, öpmem lazım lan seni. of cem, nasıl sevindim var ya." cem kıkırdadı ve elini tuttu. o an fatih dudaklarına götürdü elini.
"nereye? benim fazla vaktim yok, ararlar hemen."
"seni yeni bulmuşken gitmekten bahsetme, gözünü seveyim."
araba durunca fatih'in evinin önündeydiler.
"annen?"
"yok. alt komşu ameliyat oldu, onun yanında kalıyor."
eve girdikleri gibi kapıyı kapatan fatih, cem'in dudaklarına kapandı. sanki yıllardır yaşamıyor, nefes almıyordu da bu dudaklar sayesinde hayata dönmüştü. geri çekilip sıkıca sarıldı. yanındaki varlığını iyice hissetmesi gerekiyordu.
"çok özledim seni. gittiğimden beri sadece seni düşünüyorum." fatih bir şey demedi. cem'i kucakladığı gibi içeri adımladı. aylardır gülmeyi unutan cem, kahkaha atıyordu.
"düşüreceksin, yavaş." doğru odasına gitmişti fatih. annesi gelmezdi evet ama yine de salonda olma fikri gerebilirdi onu. yatağına oturdu, cem'den kollarını asla ayırmadı.
"nefesim..." dedi, derince kokladığı boyna doğru. "yemin ederim nefes almamışım sensiz. nefesimsin oğlum." öpüyor, konuşuyor, tekrar öpüyordu. cem'in sırtında, boynunda, saçlarında gezen ellerini hissettikçe daha da içinden çıkılmaz bir duruma giriyordu.
"ben de..." dedi cem, fatih'in saçlarını, şakaklarını öperken. "sen yokken yaşamıyorum sanki." geri çekildi fatih, tekrar kapandı hasret kaldığı dudaklara. öyle öptü ki yeryüzünde böyle bir arzu görülmemiş gibiydi.
cem üzerinde yükselince geriye yattı fatih, üzerine eğilmesine izin verdi. dudaklarında dolaşan dudakların tadına vardı yalnızca. elleri cem'in her yerindeydi. onu, sevdiği adamı her şeyiyle hissetmek istiyordu.
"fatih..." bir saniyeliğine geri çekilmişti cem.
"söyle..." dedi fatih, dediğine karşın tekrar öpmüştü oysa. "söyle sevgilim, söyle hayatımın anlamı. ne dilersen dile."
cem, fatih'in bu denli üzerine titremesini o kadar özlemişti ki gülmeden duramadı. unuttuğu bu eylem, fatih'in yanında çok kolay ortaya çıkıyordu. boynuna doğru yattı, gülmeye orada devam etti.
"n'oldu?" fatih de gülmüştü. cem'i yana doğru yatırıp yüzüne bakmak istedi ama cem hala gülüp saklanıyordu. "şşş, n'oldu lan?"
"bebek gibisin, fatih." iki elini de fatih'in yüzüne koymuştu. gözlerinin içi parlıyordu. o an hastanedeki hali geldi gözünün önüne. fatih'i ne kadar üzdüğünü bir kez daha hatırladı.
"kim? ben? ne bebeği lan?" uzanıp öptü cem.
"bebeksin." dedi, tekrar öpmeden. "farkında değilsin ama benim yanımda tam bir bebeksin. herkese aslan kesiliyorsun, dışarıda en güçlü sensin. ama bak, kollarımdasın. benimsin. benim bebeğimsin sen, fatih." bu söyledikleri çok hoşuna gitmişti fatih'in ama oyuna devam etmek istiyordu. üzerine eğildi kollarını hapsetti.
"bak gör şimdi, kimmiş bebek."
"yapma." diyordu cem ama ne gülmekten fırsat bulabiliyordu ne de gerçekten fatih'in ellerinden kurtulmak gibi bir niyeti vardı.
"bebek, ha? al sana bebek." fatih cem'i gıdıklamaktan beter ediyordu. dudağına neresi denk geliyorsa öpüyor, cem çırpındıkça kollarını daha da sıkı tutuyordu.
"dur, n'olur! öleceğim gülmekten şimdi!" o kelimeyi duyunca gerçekten de durmuştu fatih.
"hayır," dedi, dudaklarına doğru fısıldayarak. "ölmek yok, yok öyle bir şey. yaşamak var. bize sadece yaşamak var, anladın mı?"
cem başını salladı ve sıkıca sarıldı. bir an düşünmeden konuşmuştu. "seni çok seviyorum." dedi, sarıldığı boyna doğru.
"ben de seni çok seviyorum. seni, sana dünyanın en güzel ömrünü verecek kadar çok seviyorum, cem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ellerin, bir kibrit alevi
General Fiction🕯️ "söndürmeye kıyamam." Zor bir dönemden geçen Cem, ağabeyinin arkadaşı Fatih ile fark etmeden yakın olmaya başlıyor. Aralarında geçmişten gelen tuhaf bir soğukluk olmasına rağmen Fatih, Cem'in en güvendiği insana dönüşüyor.