o n i k i

96 6 1
                                    

3 ay sonra

Kim Jennie

Koca bir yazı geride bırakmıştım ve kendime verdiğim sözlerin neredeyse hiçbirini tutmamıştım. Birincisi büyümekti. Olgunlaşmak. Çünkü hayatta öğrendiğim en önemli şey çocukların her zaman daha çok üzüldüğüydü. Artık üzülmemek istiyordum. Yıpranmamak. Artık küçükken yaptığım gibi saçımı kestirdiğimde barbieleriminkini de kesmiyordum. Bisküvilerin sevdiğim tarafını ısırıp kalanını anneme vermiyordum. Bu büyümekse evet büyümüştüm.

İkincisi düşünmemekti. Kimseyi, hiç bir şeyi gerektiğinden fazla düşünmemek. Ama bunu da becerememiştim tabi.

Seul'un yağmurdan ıslanmış sokaklarında yürürken geçtiğimiz yazı düşünüyordum. Tutkulu başlamıştı benim için. Yarım kalmıştı ama. Annem her zaman yazın yarım kalan hikayeler sonbaharda devam eder derdi. Doğru muydu ki?

Düşüncelerle boğulmuş bir şekilde etrafıma bakarak yürürken başımı yan tarafımdaki mağazaya çevirmiştim ki çarptığım beden yüzünden elimdeki alışveriş poşetlerim yere düştü.

"Dikkat eder misiniz lütfen!" Yerden poşetlerimi alıp başımı yukarıya doğru çevirmeden birkaç saniye önce burnuma dolan koku o kadar tanıdıktı ki... Başımı özlemle kaldırdım. Karşımdaki kişinin kokusuyla aynı kişi olduğunu umdum. Duyularımın beni yanıltmamasını delicesine tüm kalbimle istedim.

Oydu.

Üç ay sonra tekrar ete kemiğe bürünmüş bir şekilde karşımda duruyordu. Kusursuz yüzünün ifadesizliğinin sebebi şaşkınlığı mı yoksa bana karşı hiç bir duygusunun kalmamış olması mıydı? Dilimden sadece ismi döküldü.

"Taehyung..."

Yutkundu ve konuşmaya çalıştı.

"Jennie... Uzun zaman oldu değil mi?"

"Evet. Değişmemişsin." Dilim beynim tarafından değil kalbim tarafından yönetiliyordu ve bu benim için pek iyi bir şey değildi.

"Sen de. Hiç değişmemişsin." Sonra kendi kendine güldü. "Yıllardır görüşmüyormuşuz gibi konuşuyoruz."

Onu görmediğim 3 ay bana yıllar gibi gelmişti. Güldüm sadece. Ve sustum. Sustu.

Gözlerine bakıp da ona dokunamamak, artık benim için bir yabancı olması delirmeme sebep oluyordu. Bana öyle baktıkça dayanamazdım ki... İçimden onun için de öyle olmasını dilerken aşağı doğru eğildi. Ayağımın sağına düşen minik poşeti ve yanındaki içinden düşmüş gümüş kolyeyi aldı. Ucundan minik bir melek sarkan ince zincirli kolyeyi önce kutusuna sonra da torbaya koydu. Bana doğru uzattığında önce donup kalmıştım, sonra aklım başıma gelince panikle elimi uzatıp poşeti tuttum. Sıcak elleri soğuk ellerime temas ettiğinde tüm vücuduma bir titreme yayılmıştı. Ellerimiz... Birbirine değmişti.

Hareket etmek artık karşımdaki adamın dudaklarına yapışmamak için kendimi tutmak kadar zordu. Nefeslerimi düzenlemeye çalışırken elini çekti ve panikle ensesine götürdü. Elimi kendime doğru çektiğimde konuştum.

"Ee, kızları bulmam gerek. Hoşçakal o zaman. Seni- seni tekrar görmek güzeldi. Yani mutlu oldum. Ee- hoşçakal."

"Ben de, yani- mutlu oldum. Hoşçakal."

a slice of pizza • taennieWhere stories live. Discover now