Acımasızlığın İktidarı

158 87 261
                                    

*Bölüm Şarkısı:  Andare - Ludovico Einaudi

Kaderin ağına takılmış bir gölge usulca Kızıldeniz'in hiç bitmeyen azaplı çöllerinde yürüyordu. Daha önce kendisi de dahil olmak üzere türünden kimse buralara ayak basmamış, yıkımını bu dünyaya getirmemişti.  

Güneş çoktan evine çekilmiş, ortalığı karanlığın acımasızlığına bırakmıştı. Karanlığın giremediği herhangi bir boşluk olmamasına rağmen Güneş'in sıcaklığını yok edemiyordu. Bu sırada adımlarını atmaya devam eden gölge acısıyla baş başaydı.

Gölge geçmişini yanına aldı ve gözlerinden sızdırdı. Çölün rüzgarı gölgenin yaşam kırmızısı saçlarını uçururken aynı anda yerden kaldırdığı çölün kumlarını gölgenin gözüne saldırmasına neden oluyordu. Gölgenin gözü açıkken bile acının damlalarını yaşatıyordu, gözleri kapandığında ise onu acıya çeviriyordu.

Kızıldeniz'in topraklarının binlerce yıllık tarihi çilesinin, ızdırabının ve işkencesinin ilk satırlarının yazıldığı bu anda gölge amansız bu yerin geleceğini yüreğinde hissetmişti. Güneş evdeydi evet ancak orada bir ışık daha vardı ki o da denizi aydınlatıyordu. Gölgenin içindeki katran acısının ateşi belki de hiç sönmeyecekti ama o anda suyu görmek ona derin nefesler aldırmıştı.

Orada geçmişi düşünecek kadar vakit geçmişti. Acıya açılıp kapanan gözleri denizin derinliğindeki susturulmuş gerçeklere uzanmıştı. Hala inanamadığı, inanmak istemediği olayların zihnindeki kırığı onu kalbini paramparça bir cam haline getirmişti. Sadece kendine onun da varlığını ortaya koyacak haklarını istemişti ancak isteği buruşturularak bir köşeye atılmıştı. Bunun üzerine korkuların bile dillendirmeyi düşünmediği sözcükleri söylemiş ardından da bu topraklara sürgün edilmişti. Gölge artık adının yalnızlığına terk edilmiş varlıkların arasındaydı. Hiçbir yerde adalet yoktu.

Sürgüne kendini adadığı ilk anda umudu ellerinin arasında parçalanmış bir kadındı artık o. Sevdiğinin ihanetine uğramış ve tarihin tozlu sayfalarında göz ardı edilmiş haklılığın boyun eğmeyen timsali olan o kadına dönüşmüştü. Asırlar onu mahkemesinde itaati kabul etmemiş olarak yargılayacaktı. Sonunda onu kötülüğün, kabusların ve intikamın harlı alevinde katlettirecekti. Olayların seyri onu o taşlanan duvar yapsa bile artık yolundan asla dönmeyecekti. Tarih onu ne kadar kötülüğün lekesiyle kaplamaya çalışsa da her kadının var olma hikayesi olacaktı artık.

Sonunda o an onu izleyen bir gerçek köşeden gelip çıkıverdi ve ona seslendi.

Acırsan acınacak hale düşersin.

Gölge bunları daha fazla düşünmek istemedi ve bu sözü aklına kazıyarak kederin çığlıklarının yankıladığı çölde yürümeye devam etti.  Gölgenin ayaklarının altında ezilen sıcak kumlar onu karanlığa ait olmayan başka yabancı bir karanlığa götürmüştü. 

Mağaranın önünde durduğunda içeriden gelen havanın içindeki saflığı hissetmişti. Saf kötülüğün şehvetli çağrısına uydu ve mağaranın derinlerine doğru ilerledi. Geçmişinin ilk kısmını artık kaybetmişti o adımında. Ardından yaşam kızıllığı saçları karanlığın elinde acımasızlığın kanlı kızıllığına dönüşmüştü. 

Mağaranın duvarlarının gömülmüş yüzlerinden yayılan büyülü fısıltılar gölgenin kulaklarında kendine yer bulurken buranın kime ait olduğunu anlamıştı. Ait olduğu yüz gölgeyi zamanın unutulduğu o sayfalara geri götürmüştü.

'Demek Adem'i kabul etmiyorsun.'  Tanrı'nın gökleri titreten sesi beyninde çakmıştı. Gözlerinin önündeki gerçeği o gün görememişti. O zaman bile sadece Adem vardı ama onun adı yoktu.

LacrimosaWhere stories live. Discover now