Symbol ⚜️

328 9 22
                                    


Aşağı bakıyordum, metrelerce aşağıya. Ayaklarım aşağı çekiliyor,sallanıyor. Lâkin henüz pek cesaretli değil.

Dalgaların kıyıya gürültülü çarpışı, bilincimdeki yoğunluğa göğüs geriyordu. Havada hafif hafif değen rüzgar, bedenimi bir süredir taciz eden yorgunluğu körüklüyordu. Zihnimde pata küte oluşan monotonluk artık alıştırmıştı kendi kendini.

Gözlerim denizin ileri kıyılarına uzanıyor. Dalmakla yetiniyorum sadece. Düşüncelere doyamamak hiç bu kadar zevkli olmuyordu genelde. Öylesine sallıyorum ayaklarımı yeniden. Ve bağımlılık yapacak korkusuyla ayaklarımı geriye çekiyorum.

Usulca ayağa kalkarken gözüm uzağımdaki iki kişiyi kesiyor. Bir an da endişeye düşüyorum. Vücudumu belli belirsiz bir sıcaklık basıyor, gördüklerim aklımı karıştırıyor. Üstümde garip ve gerici bir baskı hissediyorum. Kafamda kurduğum senaryoyu anlamlandırmaya çalışıyorum ama nafile.

Yaklaşık 20-25 metre uzağımda; uçurumun kenarına doğru, boğazında ipi sıkıca bağlanmış olan cesedi, eliyle sürükleyen bir adam görüyorum.

Taşıdığı cesedin yüzü; sıkılan ip dolayısıyla morarmış, tanınmamaya yüz tutmuş gibi yerde tozu toprağı üstüne almış halde ilerliyordu. Onu uçurumdan savuracağı belliydi. Eline doladığı kalın ipi bıkkın bir tavırla sarstı ve kendinden geçmiş cesedi uçurumun iki adım berisine kadar sürdü. Zeminde kabaca sürünen leş yavaşça uçurumun kenarına doğru itelendi. Ve aşağı uçtu. Denizin derinliklerine doğru atılan cesedin sesli bir şekilde denize çarpmasına karşın ürkek bedenim, bu sefer acıyla sızladı yerinden. Bacaklarıma arsızca saplanan ağrı bütün vücudumu ele almıştı. Üstümdeki korku ayaklarımı yerden kesiyordu, kıpırdamakta bir hayli zorlanıyordum. Olduğum yerde adamın hareketlerini dikkatlice izliyor ve bir sonraki hamlesini merak ediyordum. Karşımda sanki normalmiş gibi davranıyor, yüzündeki maskeyi sakince çıkarıyordu. Elleri saçlarına gidiyor ve özenle geriye doğru tarıyordu. Ustalıkla yaptığı işinden ödün vermiyor, yakasında kendisini darlayan düğmeleri açıyordu. Siyah ve deri eldivenlerini elinden yavaşça çıkarıyor, elini boyun kemiğine doğru götürüp yorgun bir edayla sıvazlıyordu. kafasını derin bir iç çekip geriye doğru atıyor, işini bitirmenin verdiği zevkle nefesini dışarı üflüyordu.

Hiç bir şeye bulaşmadan gitme düşüncesi içime ufak bir nebze su serpese de, zavallı bedenim artık bulunduğu durumdan ne yapması gerektiğini bile kestiremiyordu.

Hızlı adımlarımla arkama bakmadan oradan uzaklaşmaya başlıyorum. Nabzım öyle hızlı atıyorki kulağımda çınladığını hissediyorum. Önceden park ettiğim arabama doğru endişemi bastırarak ilerlemeye çalışıyorum. Fakat sadece çabalıyorum. Telaşımı önlemek mümkün olmuyor. Canımı kurtarma heyecanı içimi sıka sıka çimdikliyordu.

Arabaya yaklaşınca adımlarım yere sürterek yavaşladı. bir kaç adımdan sonra ayaklarım yere sıkıca çivilendi. Vücudumda anlık artan panik ve gerilim ellerimi uyuşturdu. Titreyen bacaklarım, boğukça verdiğim titrek nefes, kanımı dondurdu.

Uçurumun kenarında olduğu gibi tekrar ayaklarım yerden kesiliyor, kıpırdayamıyordum. Yine olduğum yerde büsbütün dikiliyorum. Yine aklım allak bullak oluyor. Kaskatı kesilmiş vücudum telaşına yol göstermede bir hayli zorluk çekiyor. Gözlerim bulanıklaşıyor, iki-üç kez kırpıştırıyorum. Ayaklarım ne ileri ne de geri gidiyor, korkusundan ne yapacağını bilmez haliyle öylece bekliyor sadece. Beni bu denli dehşete düşüren; karşımda O adamın, arabamın kaportasına yaslanmış bir şekilde durması oluyor. Çamura bulanmış botları, kirliliği yukarıya uzanan kurumuş kan lekeleri, terden nemlenmiş hafif ıslak ve alnından aşağı sarkan şekilli perçemleriyle tüm ağırlığını arabaya vermiş, ayakta dikiliyordu. Kollarını birbirine kavuşturmuş, tutturduğu garip bir ritimle ıslık çalıyordu.

•Fioritta Where stories live. Discover now