29

16K 1K 572
                                    

"Fıstık?" Duyduğum keyifli ses ile başımı telefonumdan kaldırıp kapıdan bana bakan Samet'e döndüm. Yüzündeki büyük gülümsemeye engel olamayarak ayağa kalktım ve onun yanına gittim. Elindeki abur cubur ile dolu olan poşetleri ortadaki sehpaya bırakıp kollarını hazır halde bekleyen bedenime sardı.

"Gün geçtikçe daha da mı özlüyorum seni, bana mı öyle geliyor?" Farkında olmayarak karnımdaki yaraları zorlayacak şekilde beni sıksa bile ona karşılık vermekten bir an geri durmadım.

"Bende seni çok özledim bu sefer. Kesin büyü falan yaptın bana başka açıklaması yok." Yüzü boyun girintime gömülüyken kıkırdadı. Bende bundan huylandığım için onu ittirdim.

"Diğerleri gelmedi mi hala?"

"Girip çıkarken birinin görme ihtimaline karşılık onlara biraz daha geç gelmelerini söyledim."

"İyi yapmışsın. Bizde bir şeyler atıştıralım bari."

Sözünü dinleyip daha demin kalktığım koltuğa oturdum. O da yanımdaki yerini alınca ikimizinde gelmeden önce aldığı abur cuburların paketlerini açmaya başladık.

"Paranı niye harcadın?" Hafif öfkeli bir sesle konuşması beni yine gülümsetti.

"Diğerleri buraya sanırım ilk kez geliyorlarmış. Onlara almalarını söylemek biraz yanlış geldi. Bu seferliğine ikimiz ağırlayalım onları diye düşündüm." Ağzıma halka şeklindeki jelibonlardan birini atarken konuşmuştum.

Burası bizim iki yıl kadar önce tesadüfen keşfettiğimiz bir karaoke mekanıydı. Ama mekan toplu olarak şarkı söylenen bir yer değil, salonlara ayrılmış haldeydi. Saatlik olarak kiralıyor, arkadaşların ile kurulu sistem üzerinden kendi kendine şarkı açıp eğleniyordun. Kimse girip çıkarak sizi rahatsız etmiyordu. Ya da yabancılar olmadığı için bir şeyler söylerken gergin olmuyordunuz. İki saat boyunca kötü seslerimizi bağıra bağıra birbirimize duyuruyor en sonunda da dış kapıda satılan atıştırmalıklar ile karnımızı ağrıtacak kadar şekeri vücudumuza alıyorduk.

Sezen Aksu söyleme sebebimizi ise asla hatırlamıyordum. Kendi kendine geleneğe dönüşmüştü. Ama kim, neden başlatmıştı... En ufak bir fikrim bile yoktu.

"Üniversitede böyle ortam yok." Samet burnunu kırıştırırken hiç hoşnut değilmiş gibi bana baktı. "Değerini bil." Ardından özene bezene düzleştirerek şekil vermeye çalıştığım ama beceremediğim için epey elektriklenen saçlarımı elleriyle karıştırdı.

"Sebebi neydi ki?" Diye bağırdığımda ise başını arkaya yatırarak büyük bir kahkaha patlattı. Bende ona katılsam bile sinirlendiğimi görmesi için ciddileşmem uzun sürmedi..

"Süslü geldin gözüme. Ondan..."

"Bunda yanlış ne var?"

"O Alperen sana iltifat falan eder şimdi. Kalbim kırılmasın."

"Ya, ne alaka acaba?" Kaşlarımı çatıp omzuna güçsüz yumruğumu vurdum.

"Ne alaka mı?" Gerçekten şaşırmış gibiydi. "Günümüzde kimse babasının hayrına birine bu kadar yardımcı olmaz. Senden etkilendiği ya da hoşlandığı bariz. Bunu benden uzak bir köşede, ötede bir yerde belli etsin."

"Ha yani onu destekliyor musun?"

"O da ne demek?" Benim gibi kaşlarını çatmıştı.

"İlk başlarda konuşurken ona dikkat etmem gerektiğini söyleyip duruyordun. Geçmişimi bilmediği için öğrendiğinde vereceği ihtimalleri unutmamam gerektiğini..."

"Hala öyle düşünüyorum. Karşındaki kişi ben bile olsam bu devirde dikkatli olmak lazım." Uzanıp çubuk krakerden bir kaç tanesini ağzına sıkıştırdı. "Ona da dikkat etmelisin. Ama ben senin yanında olamazken o oldukça ciddi bir süre senin yanında oldu. Okulundan çıkıp evine kadar geldiği gün bile olmuş. Ya da sana yiyecek bir şeyler almak için erken uyandığı zamanlar... Bilmiyorum. Belki bende safça düşünmeye başlamışımdır. Ama onun kötü niyetli olduğunu sanmıyorum."

Arkadaş Değiliz | Yarı texting (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now