188.Bölüm

233K 11.7K 12.7K
                                    

Canım Maça Kızı 8 Ailesi,

Bu Cumartesi günü (4 Kasım 2023) İstanbul, Tüyap'tayım. 12:00'de söyleşimiz, 14.00'de imzamız var. 2.Kitap'ımızın ilk imzası olacak, aynı zamanda da bu benim ilk fuarım... Nasıl heyecanlıyım, anlatamam!

İstanbul'da olan, yolu İstanbul'a düşen herkesi, kitabı olsun ya da olmasın, tanışıp sarılıp kucaklaşmaya beklerim.

Yorumlarınız, mesajlarınız, tweetleriniz, yaptığınız ve çektiğiniz bütün videolar, fotoğraflar, bütün paylaşımlarınız için çok teşekkür ederim. Heyecanla bakıyorum onlara, kiminize cevap veremesem de yazdığınız her bir satır bana ulaşıyor, unutmayın. 🥹💛

Bölümün içinde, bir filmle karşılaşacaksınız. İzlemeyen varsa, onu izlesin olur mu? İçsel ve dışsal nice metafor içerir ve sevgiyle tavsiyemdir. 🫠

Sizi çok seviyorum!
Var olun...🌻
dp

♠️

"Plan plan dediniz... İlk planı söylüyorum, sonra da bu konuda beni darlamayı bırakın..." dedi Bora. Bakışları hepimizin üzerinde dolaşıyordu. "Pazartesi'den itibaren hepiniz... Her an, Mehmet Şahindağ tarafından suikaste uğramaya uygun bir biçimde davranacaksınız. Sizi, istediği her an öldürebileceği boşluğu ona verecek şekilde. Yani... Açık hedef olacaksınız."

"Nasıl yani?" Herkesin yüzünü büyük bir şaşkınlık kaplarken, bu şaşkınlığı sesli bir tepkiye ilk çevirebilen Çınar olmuştu. "Sen, ne dediğinin farkında mısın?"

"Gayet," dedi Bora doğrudan. "Begüm, mağazasına dönecek, işinin başına. Aydın, Beyza'yla beraber hastaneye gidip gelecek. Bu akşam kumarhanelerin hepsini sessiz sedasız açıyoruz, Gökhan bunun organizasyonuyla ilgilenecek." Bakışları gözlerimi buldu. "Senin de kendine bir şey bulman gerek. Holdinge mi geliyorsun, İstihbarat'a mı gidiyorsun, Ada'ya İstanbul'u mu gezdiriyorsun, ZNV Matematik Okulu'nu mu ziyaret ediyorsun, sen bilirsin. Herkes, her gün, aynı saatte, en az aynı bir güzergâhı kullanarak, basit bir rota çizecek." Bakışları yeniden Çınar'a çevrildi. "Seni ise bilemiyorum, sen ne işle meşgulsun?"

Çınar, Bora'ya bir cevap veremeden, Aydın araya girmişti. "Ben neden kumarhanelerle ilgilenmiyorum Kara?"

"Çünkü senin bir ailen var. Oğlunla ve karınla ilgilenmen gerekiyor," dedi Bora. Derin bir nefes verdi. "Çocuklar da okula gidiyor olacaklar ve onları Selim getirip götürecek."

"Bence hepimizin ölmesini istiyor," diye mırıldandı Beyza.

"Naz ve Ada için de aynı şeyleri söyledi ama," dedi Begüm, kafası karışmış bir tavırla.

"Hepimiz derken... Hepimiz," dedi Beyza. Sıkıntılı bir nefes verdi ve bakışlarını kardeşinin kendisine benzeyen gözlerine sabitledi. "Okul konusunda konuşmuştuk dün akşam. Asya'ya karışamam ama Leo okula falan gitmeyecek." Bu bir fikir değil, âdeta emirdi. "Bu, bu konudaki son kararım ve konu kapandı."

"Öncelikle," dedi Bora, boğazını temizledikten sonra. "Burada, konular, sadece ben kapattığımda kapanır." Beyza'nın zaten solgun olan beti benzi daha da atarken, kaşları da havalanmıştı. "İkincisi ise... Kararına saygı duyuyorum fakat bu, yalnızca senin verebileceğin bir karar değil." Bora, Beyza'yla konuşurken gayet içtendi ve ne kadar tavizsiz görünse de sesi yumuşacıktı. "Belki bana sen kimsin diyebilirsin ama bu çocuğun bir de babası var ya hani... Dilersen, o da fikrini belirtsin."

You'll also like

          

"Belirtsin?" dedi Beyza, meydan okur gibi. Aydın'ın bakışları Beyza'yla buluştu. Onun acı kahve gözlerinin derinlerinde neler yattığını anlayamıyordum ama Beyza'nın uyarıcı bakışlarını belki de hepimiz okuyabiliyorduk. İşin kötüsü Bora da Aydın'a bakıyordu, daha da kötüsü Bora'nın bakışları tümden ifadesizdi. Aydın, gözlerini bir an olsun Beyza'nın gözlerinden çekmemişti ama Bora'nın bakışlarının üzerinde olduğunun farkındaydı. İki kardeş Aydın'ı sınıyorlardı ve maalesef ki bu Aydın için kolay bir sınav değildi.

Salona, nedeni belli bir gerginlik yayılırken, Bora herkesi daha da germek ister gibi, yirminci saniyede, "Ne diyorsun Aydın?" diye sordu.

"Belki de herkesin en önce, amacımızı bilmesi gerekir," dedi Gökhan, Aydın dudaklarını bile aralayamadan. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleşmişti ve Aydın'ın, "Kara ne derse o'dur," minvalinde bir cevap vereceğini düşünmüş olsa gerek, Aydın'ın cevabının altını doldurmaya, ortamı yumuşatmaya çalıştığı belliydi. "Yani Beyza'nın mesela, ölmeyi... Daha doğrusu, kimsenin ölmesini amaçlamadığımızı bilmesi gerekir."

"Beyza'nın mesela, ölmeyi... Daha doğrusu, kimsenin ölmesini amaçlamadığımızı bilmesi gerekir," dedi Bora, Gökhan'ın cümlesini birebir taklit ederek. Es verdi ve "Evet," diye ekledi. "Bence de öyle."

"Sen de mi bu planın içindesin yani?" diye sordu Çınar, Gökhan'a. Başını iki yana salladı. "Biz neden değiliz?"

"Okul konusuna dönecek olursak?" dedi Bora, yeniden bakışlarını Aydın'a çevirerek. "Seni dinliyoruz."

Aydın derin bir nefes verdi ve acı kahve gözlerini Bora'nın kapkara gözlerine dikti. "Sana güveniyorum Kara," dedi, kendinden emin bir tavırla.

"Ama?" dedi Beyza, devam et der gibi.

"Aması yok," dedi Aydın, bakışları Beyza'ya çevrilirken. "Kara, Leo'yu tehlikeye atacak bir şey yapmaz. Kaldı ki bununla ilgili ufacık bir şüphen varsa bile, yengenin ve kendi kızının da aynı şekilde hedefe açık olacağını söyledi. En azından bundan mütevellit için rahat olmalı."

Beyza, yüzüne hayal kırıklığı yayılırken, başını iki yana sallamıştı. "Benim içim rahat değil!" dedi sertçe. "Ve eğer sen de Leo'nun babasıysan, senin de için rahat olmamalı! Benim oğlum aylar önce hedefe yerleşti zaten! Bunu bir kez daha yaşayamam anladın mı?!" Öfke dolu bakışları Bora'ya çevrildi. "Bunu sen de anla ve bu konuyu kapat artık!"

Bora, sıkıntı dolu bir nefes verdi ve Gökhan'a döndü. "Kahvaltıya oturalım. Gelsin çocuklar."

"Bir dakika bir dakika!" dedi Çınar, ayağa kalkarken. "Planı konuşacaktık?"

"Konuştuk ya?" dedi Bora, şaşkınlıkla. "Daha nesini konuşacağız?"

"Bu anlattıklarından ne anlamamızı bekliyorsun ki?" diye sordu Çınar. "İlk planı söylüyorum, dedin ama bu ilk plan değil. Bu planın gereği, yapmamızı istediklerin," dedi Çınar, haklı olarak. "Planın ne Bora?"

Gökhan, çocukları çağırıp çağırmamayı sorarcasına Bora'nın gözlerinin içine bakıyordu. Çınar ise Bora'dan bir cevap bekliyordu fakat Bora, telefonu çalınca ikisinden de bakışlarını çekti ve cebinden çıkardığı telefonu kulağına götürdü. "Söyle Selim," dedi, dümdüz bir sesle. Kaşları havalandı. "Hadi ya!" dedi gülümseyerek. "İyi tamam. Çocuklarla ilgilen," dedi ve telefonu kapatıp cebine koydu. Bakışları yeniden hepimizin üzerinde dolaşırken derin bir nefes vermişti. "Küçük bir iade-i ziyaret gösterisi gerçekleştirmek istemiş de Mehmet Şahindağ." Kaşlarım çatıldı. "Bu gösteriyi duymak isteyen kalsın, duymak istemeyen de çocuklarla beraber labirente gidebilir."

Maça Kızı 8 | Devam* Where stories live. Discover now