XXIII

31K 1.8K 179
                                    


POLAT'TAN

Ellerimdeki kurumuş kanlara baktığımda zihnimin daha da uyuştuğunu hissetmiştim. Olanların hepsi bir rüya olmalıydı yoksa ben aklımı kaçıracaktım. Abi olmuştum ama kardeşimi kurtaramamıştım. Abi olduğuma sevinememiştim. 

Kardeşim, benim için içeride canıyla savaşıyordu ve benim tek yaptığım duvar dibine çöküp bomboş gözlerle elimi izlemekti. Buraya geleli kaç saat olmuştu bilmiyordum. Kafamı kaldırmadığımdan diğerlerinin ne halde olduğunu da bilmiyordum. Sadece benden sonra en mantıklı düşünebilen kişi Savaş olduğundan onun herkesi sakinleştirmeye çalıştığını duymuştum. 

Bu iyiydi çünkü ben kendimi ilk defa çok güçsüz hissediyordum. Kendim bu kadar dağılmışken onları toparlayamazdım. Ara sıra Savaş benimle konuşmaya çalışıyordu ama cevap verebilecek kadar bile gücüm olduğunu düşünmüyordum. Ağlamak istiyordum. Hayatımda ilk defa hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Onu bile yapamıyordum. Ne kadar berbat bir abiydim ben.

Saatler sonra kafamı, "Abi, Efsun iyi olacak dimi?" diye ağlayarak soran Barış için kaldırdım. "Sen yalan söylemezsin. İyi olacak, hep bizimle olacak desene!"  Berbat duruyordu. Efsun'a en başından beri çok bağlı olduğunu biliyordum, üstelik çokta duygusaldı. "İnşallah abim." diye fısıldadım sadece. 

Anneme, ufak bir kriz geçirdiği için sakinleştirici yapmışlardı ve bir odada yatıyordu. Babam da yanında olmalıydı. Ara sıra gelip durumu öğrenmeye çalışıyordu ama kimse bir açıklama yapmıyordu. Delirmek üzereydim. 

Savaş, güçlü olmaya çalışıyordu ama kaç yıllık kardeşimin ne halde olduğunu gözlerinden anlayabiliyordum. Büyük ihtimalle tuvalete diye gittiği yerlerden ağlayıp dönüyordu. O, ne kadar belli etmese de duygusal biriydi. 

Kaan, benim gibi duvar dibinde büzülmüş oturuyordu. Karşısındaki duvara odaklanmıştı ve ağlıyordu. Onu kırdığı, üzdüğü için pişmandı ve kendini suçladığına emindim. 

Ailemize girip dağıtacağını düşündüğümüz kızın bizden gidebilme ihtimaliyle paramparça olduğumuzu görebiliyordum. Hepimizin böyle dağıldığı bir an olmamıştı. 

Beklediğimiz ameliyathanenin kapısı açıldığında hepimiz ayaklanmış, doktorun konuşmasını bekliyorduk. "Öncelikle çok geçmiş olsun. Hastamız buraya geldiğinde çok kan kaybetmişti ama kurşun herhangi bir organına isabet etmemiş. Zor bir ameliyat olsa da hayati tehlikesi olmadığını söyleyebilirim. Yine de onu bu gece yoğun bakımda tutacağız. Yarın bir aksilik çıkmazsa normal odaya geçiririz. Tekrardan geçmiş olsun." dedikten sonra giden doktorun ardından hepimiz bir nebze daha toparlamış, rahatlamıştık. 

Kardeşim iyiydi. Bizden gitmeyecekti. Bana sarılan Savaş'a hemen karşılık verdim. Saatlerdir güçlü durmak için mücadele verdiğinden, şu an rahatlamış olmasının getirdiği ağırlıkla boğuşuyor olmalıydı. "İyi, bizi bırakmadı." diye onun duyabileceği şekilde fısıldadım. "Bırakmasın abi." 

Annem kendine gelmişti, hepimiz camdan ona bakıyorduk. Yanağı hafiften morarmıştı, bileklerinin çok kötü halde olduğunu zaten görmüştüm, onları da sarmışlardı. Rengi çok soluktu ve sanki bir günde 10 kilo vermiş gibiydi. 

Onu izlerken aklıma o adamın dedikleri geliyordu. Dayak yemişti, ellerine kaynar sular dökülmüştü, sokakta kalmıştı, sırtında gitar parçalanmıştı. Bunlar sadece söyledikleriydi. Söylemediği daha neler vardı?  Bunları düşünmek o adamı öldürmeye gitme düşüncesini arttırırken bir yandan da hıçkırarak ağlatacak raddeye getiriyordu. 

Nasıl dayanmıştı, nasıl kaldırmıştı bunları bilmiyordum. Çünkü ben sadece lafta duymama rağmen toparlanamıyordum. "Abi, kardeşimiz çok güçlü dimi?" diyen Savaş'ı duyduğumda onunda az çok benimle aynı şeyleri düşündüğüne emindim. "Öyle." dedikten sonra titrek bir nefes verdim. "Kardeşimiz bizden bile çok güçlü."

EfsunWhere stories live. Discover now