Tanıtım

10.3K 299 59
                                    

Kitabın kapağını yapan sevgili Cursoft

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kitabın kapağını yapan sevgili Cursoft

Çok teşekkür ederim ❤️

***

2022

🌴

185'lik uzun ve heybetli bedeniyle Sandalyeye bağlanmış bir şekilde, tam iki gündür buz gibi zeminde şehit olan askerlerine pür dikkat kesilmişti. Yediği kırbaçlardan dolayı sırtı paramparça olmuş, yüzü de yediği onlarca yumruğun etkisiyle önünü göremez şekilde sessizce kıpırdamadan bekliyordu. Üstüne birde, havanın buz gibi olmasından mütevellit zangırdayan çenesi ve birbirine değen dişleriyle tir tir titriyordu. Ne ağlayabiliyor ne de ağzını açıp tek kelime edecek dermanı kendinde bulamıyordu.

Olur da buradan kurtulursa, evlatlarım dediği askerlerin ailelerine ne diyecekti.
Vatan sağolsun mu diyecekti!

Peki vatan sağolunca, biricik evlatları geri gelecek miydi? Yada bundan sonra kışlaya geri dönerse askerlerinin, komutanlarının yüzüne nasıl bakacaktı.
'Umarım Allah bana da şahadeti nasip eder de bu ağır yükten kurtulurum' diye içi parçalaya parçalaya ümit ediyordu.

Fakat merak ettiği birşey daha vardı.

Sevdiğini sandığı adama ne olmuştu? Neden hainlik yapmıştı kendisine, ordusuna?

Peki onu sevdiğini söylerken, hepsi bir yalandan ibaret miydi?

Bu düşünceler aklına her geldiğinde sinirden burnunda dumanlı nefesler soluyordu. 'Umarım o da gebermiştir' diyordu içinden. Çünkü, tam 4 aydır burada tutuklu bir şekilde izlettirtmedikleri görüntü, göstermedikleri fotoğraf kalmamıştı. Acaba, sevdiği sandığı adam gerçekten böyle bir şey yapmış olabilir miydi? Her ne kadar inanmak istemese de görüntüler aksini gösteriyordu. Her görüntü de kafayı yiyecek gibi oluyordu.
Ama bir yandan da yıllardır sevdiği adama ölümü yakıştıramıyordu işte.

Onun kılına dahi zarar gelse canından can gitmiyor muydu her seferinde?

Zor da olsa yutkunarak bakışlarını evlat bildiği askerlerinden çekti. Dışarıdan arapça sesler kulağına gelince kafasını kaldırıp seslere kulak kabarttı.

Onu öldürmemelerinin sebepleri vardı. Çünkü iki gün sonra IŞİD tarafından benzinle yakılarak, kayıt altına alacaklardı. Sonra da bu görüntüleri tüm dünya medyasına servis edip, ne kadar acımasız, zalim olduklarını göstereceklerdi.

Kapı önce gıcırdayıp hemen akabinde inleyerek açılınca, göz ucuyla o tarafa baktı.

İçeriye önce elinde kılıç ve siyah bir tulum giyen sakallı biri girdi. Onun hemen arkasından iki gün önce, askerlerinin gözü önünde defalarca kez tutsak bir halde kollarını zindanın demirlerine bağlatan sonra da bayıltana kadar kırbaçla işkenceler eden, uyanınca da gözünün önünde askerlerinin boğazını kesen o şerefsiz, hayvan olmayacak kadar soysuz piç içeri girdi.

Yine o iğrenç sesiyle konuşup; "Yakışıklı komutan, bak sana bir sürprizimiz var lan!" diyerek iğrenç kahkahasını attı. Ve kapıya doğru gidip kapıyı ardına kadar açtı.

Yıllardır canından çok sevdiği adam, sırıtarak içeriye ayak basınca gözleri fal taşı gibi açıldıkça açıldı.

Demek doğruydu. Yıllarca aynı mahallede beraber büyüyen, sonra da aylarca dağda, bayırda omuz omuza gafil avlayan, tırnağına iğne dâhi batsa canından can giden adam, yavaş adımlarla yanına doğru ağır ağır geliyordu. Diğer yandan da bakışlarını yerdeki askerlere çevirmişti.

Gözlerinin etrafına umursamaz çizgiler ekleterek sakince yutkunup belini bir öfkeyle büktü ve elini sinirle çenesine götürüp başını tutuk bir şekilde sertçe kaldırdı ve art arda yumruğunu yüzüne geçirdi.

Ardından belini dikkatli bir şekilde doğrultup arkasını döndü ve kana bulanmış elleriyle, parmağını örgüt liderine uzattı. Kaskatı kesilmiş suratıyla dişlerinin arasından çok sakince konuşup;

"Siz dışarda bekleyin. Ben icabına bakarım onun!!" diye tısladı.

IŞİD militanlarının komutanı önce karşısındaki adama ağzının suyu aka aka baktı. Sonra başını omzunun arkasına çevirip adamlarına dışarıda beklemesi için emir verdi.

Önüne döndü ve kışkırtıcı adımlarla ayakta duran komutanın yanına ulaşıp elini pantolonun içine soktu ve biçimli kalçalarını avuçladı. Bu hareketi, sandalyeye bağlı adamın bedenini nefretle sarmalamasına neden olmuştu.

Örgüt üyesi ise, iğrenç sarı dişleriyle ayaktaki komutana bakarak sırıttı ve burnunu koluyla silerek yanındaki heybetli adamın kalçalarını biraz daha ayırıp, daha da ileriye gideceği vakitte bileği sertçe tutuldu, geriye doğru iteklendi.

Ayaktaki komutan bozuntuya vermeden, buruşmuş dudaklarıyla bir an önce çıkması için kafasıyla kapıyı gösterdi. Yüzü gözü kanlar içinde sandalyeye bağlı olan komutanda olanlara daha fazla dayanamayınca kafası önüne düştü.

Odada kalan son kişi de çıkınca, ayakta bekleyen komutan, sandalyeye bağlı ve yüzü gözü kanlar içerisinde olan sevdiğine bakınca, boğazımda koca dikenli bir yumru oluştu. O yumru giderek nefes almasını güçsüzleştiriyordu.

Başını tekrardan şehit olan askerlere çevirince, kolunun içine sakladığı küçük telefonu oradan aldı.

Sinyallerinden konumunu bulmaları için, üst rütbeli komutanlarını aradı. Telefon açıldıktan birkaç saniye sonra telefonu kendiliğinden kapandı. Tekrardan seri hareketlerle telefonu kolunun içindeki küçük bölmenin içine sıkıştırdı.

Sevdiği adama bakamıyordu. Zira yüzü ve bedeni tanınmayacak haldeydi.

Yüzünde kuruyan kanlar, susuzluktan kabuk tutan dudaklar, baygın gözler, muhtemelen aylardır yıkanmayan bedeninin kötü kokusu nah şurasına bir balyoz darbesi indirmişti.

Titreyen dudaklarıyla eğilerek sevdiği adamın çenesine tuttu ve baş parmağıyla okşayıp başını hafifçe kaldırdı

"Seni çok özledim." deyip kana bulanmış yakışıklı yüzüne defalarca kez öpücükler kondurdu. Gözlerinin yaşarmaması için kendisiyle mücadele ediyordu.

🌴

YABANCI YÜREK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin