Tatlı

269 14 3
                                    


Gözümü telefonumun yastığımı titretmesiyle açtım. Göz kapaklarımı zorlukla kırpıştırıp telefonu elime aldım. Arayanın Erva olduğunu görünce şaşırmadım ama başımı duvara çevirip saatin altı olduğunu görünce şaşırdım. Hatta korktum. Çünkü bu saatte çalan telefonlar sadece kötü haber verirdi.

Telefonu açtığımda daha ses veremeden, Erva'nın fazla enerjik sesi "Hemen camından dışarı bak, çabuk!" Diye bağırdı.

Ne yaptığımın pek de farkında olmadan yataktan zıplayıp perdemi araladım ama henüz aydınlanan sabah dışında dışarıda görülecek bir şey yoktu. "Eee?" Dedim. Uykulu sesim homurdanırmış gibi çıktı. Saniyeler sonra Ervaların evinin kapısı aralandı.

"Bizim evden çıkan kişiye bak. Çok tatlı değil mi?"

Açılan kapının arkasından gelecek kişiyi bekledim. İyi de evden çıkan kişi Ahmet'ti(!) Ne diyeceğimi bilemedim. Tamam, bence Ahmet dünyadaki en tatlı şeydi ama bu Erva gibi bir kız için bile tuhaf bir soruydu. "Ahmet abi mi?" Dedim sersemleşen sesimle. "Saçmalama Sahra! Abimin yanındaki kişiden bahsediyorum."

Erva'nın cümlesi bitince Ahmet'in arkasındaki kişiyi yeni fark etmiştim. Algılarım sadece Ahmet'e ayarlı olduğundan, onun etrafında olan şeylere karşı farkındalığım azalıyordu. "Hee. Tamam gördüm çocuğu. Eee?"

Homurdanır gibi nefesini dışarı verdi. Gözlerini devirdiğini buradan bile anlamıştım. "Tatlı değil mi diye sormuştum?" Sanki görecekmiş gibi dudağımı büktüm. "Bilmem, tatlı mı?" Beklediği soru buymuş. "Tatlı tabi ki! Şeker gibi, bal gibi, çikolata gibi. Yok yok, çikolata şelalesi gibi tatlı. Hani altına bardağı koy, kana kana iç, o derece tatlı." Gözlerimi döndürdüm. "Anladım Erva, çocuk tatlı."

Karşı evden çıkan iki erkeğe tekrar baktım. Bahsi geçen "tatlı" çocuk sarışına yakın kumraldı, boyu Ahmet'ten biraz daha kısaydı, net göremesem de güzel denecek bir yüzü vardı. Ama yanında Ahmet varken hiçbir erkeğin böylesine destansı iltifatları hak ettiğini düşünmediğimden yorum yapmadım. "Erva sabahın köründe bunu söylemek için mi uyandırdın beni? Hem ayrıca o çocuğun bu saatte sizin evde ne işi var?"

"Abimin bürodan arkadışıymış. Sabaha kadar bir dava üzerinde çalıştılar. Şimdi çı..." Cümlesi yarım kaldı. Birkaç kere adını söylemek zorunda kaldım. Sesi tekrar telefonu bulunca, hızlı hızlı sıraladı kelimeleri. "Abim telefonunu burada unutmuş, şimdi ona vermeye gideceğim, sende yanlarına gittiğimde Hakan'ın bana bakıp bakmadığını kontrol edeceksin tamam mı?" "Tamam ama Hakan kim?"

"Off Sahra!! Aç gözlerini ve abimin yanındaki tatlı varlığın bana bakışını seyret." Sesi bir hayli sert çıkmıştı. Söylediğini eksiksiz yapmam gerekiyordu. Uykumun açılması için parmaklarımla gözlerimi daha çok açtım.

Erva dediği gibi elinde telefonla kapı eşiğinde belirdiğinde ise gülmemek için kendimi zor tuttum. Az önce bana bas bas bağıran kız, şuan oscarlık bir rol sergileyip, gördüğüm en iyi uykudan kalkmış narin kız numarası yapıyordu.

Gözlerini ovuştururken bir yandan da Hakan'a tesadüfi bakışlar atıyordu. Hissettirmeden öyle doğal bir cilve durumuna girmişti ki etkilenmemek elde değildi. Ne olurdu Erva'nın yeteneğinin onda biri bende olsaydı. Belki şuan perde arkasında değil, Ahmet'in yanı başında olurdum. Kendi hayallerimi bırakıp hedefe kitlendim. Hakan'ın tam beş kez bakışını saymıştım. Üçü kısa, ikisi olması gerekenden uzundu. Birkaç dakika sonra Ahmet ve Hakan bahçeden çıkarken, Erva bizim eve doğru baktı. Beni göremeyeceğini bilsem bile gülümsedim. Onu seyrettiğimi bildiğinden elini kulağına doğru götürüp telefon işareti yaptı. Sonra eve girdi ve saniyeler içinde telefonum çaldı. "Evet, durum raporu alayım?" "Baktı."

Ayçöreği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin