3. Bölüm

48 7 42
                                    

"Kimsiniz siz?" Dedi ve dediği gibi kadın o daha ne olduğunu anlamdan arkasına geçip başının arkasından vurdu. Gerisi sadece karanlıktı...

Gözlerini aralamaya başladı Nilüfer yavaşça. Bir kaç defa açıp kapattıktan sonra tamamen açmayı başardı ve yatağında doğruldu...

Yatağında. Ne? Korkuyla yatağından kalktı yorganını üzerinden atarak. Dehşete kapılmıştı. En son olanları düşündü. Daha da korktu. Kıyafetlerine baktı dün giydiği kıyafetleriydi, hızla aynanın karşısına geçti ama yüzünde ya da her hangi bir yerimde yara yoktu. Başına vurulduğunu hatırladı ama başında hiç ağrı yoktu...

"Bu da neyin nesi böyle?" Dehşete kapılmıştı.
Korkusu ölçülemez biçimde artmıştı. Evin içinde dolandı kimse var mı diye ama yalnızdı. Hemen eşyalarını toplayarak evden kaçarcasına çıktı. Çıktığı gibi birine çarptı.

"Affedersiniz." Dedi ve çarptığı kişiye baktı. Yeni profesör?

"Günaydın Nilüfer. Ne güzel bir karşılaşma ama değil mi?" Dedi neşe dolu sesiyle. Çok içten ve samimi bir adam gibiydi ama sürekli karşısına çıkması tuhaftı.

"Günaydın profesör. Eviniz buralarda sanırım?" başka neden dün akşam ve bu sabah karşılaşsınlardı ki?

"Bir yakınımı görmeye gelmiştim."

"Bu saatte mi?"

Profesör tedirgin bir şekilde gülümsedi.
"Elbette bu saatte gelmedim. Dün gece misafir olarak kaldım. Okula mı gidiyorsun?"

"Evet profesör."

"Birlikte gidelim istersen. Aynı yere gidiyoruz sonuçta değil mi?" Reddedesi vardı ama bir tık korkusundan dolayı kabul etmek istedi.
"Tabii olur profesör." Diye cevap verdi.

Karşılığında profesör içten bir şekilde gülümseyip eliyle önden yürümesi için işaret etti. Birlikte sokakta yürüdüler ve bir otobüs durağına gelip otobüsü beklemeye başladılar.

"Nilüfer sen kaç yaşındaydın?" Diye sordu profesör.

"Yirmi iki yaşındayım." Buruk bir tebessümle başını salladı Profesör Rüzgâr. İçi kötü olmuştu birden. Bunu farkeden Nilüfer tam konuşacakken otobüsün gelmesiyle yerinden kalkıp otobüse bindi. Yolda iki taraf da sessizliğini korudu ve tek kelime etmedi. Nilüfer arada kaçamak bakışlarla profesörüne bakıyordu ve tek gördüğü hüzünlü bir ifadeydi. Ne olmuştu birden bire? Acaba yanlış bir şey mi söylemişti? Bunları düşünmeyi bırakıp okula varana kadar camdan dışarıyı seyretti. O amfiye giderken profesör kendi odasına yönelmişti.
"Günaydın Nilüfer!" Neşe dolu sesiyle geldi Gizem.

"Günaydın Gizem. Bakıyorum da yine günündesin."

"Her zaman. Neyse gel sana neler anlatacağım."

"Neler anlatacaksın yine?"

"Alınıyorum ama."

"Sen ve alınmak? Hem de bana?"

"Haklısın! Kıyamıyorum sana. Çıkışta geliyorsun di mi? Bak hayır deme!"

Bir hafta öncesinden plan yapmışlardı ama Nilüfer gelmeyeceğini söyleyecekti. Yeni bir ev bulması gerekiyordu çünkü.

"Özür dilerim ama gelemeyeceğim. Yeni bir ev bulmam lazım. Ev sahibi eşyalarımı sokağa atacak yoksa." Üstüne bir de dün gece olan tuhaf olay vardı ama bunu anlatıp Gizem'in olağandışı insan güçlerinin varlığını merak eden ve peşini bırakmayan huyunu sabah sabah korkuyla geçen bir vakitten sonra sorularını hiç çekesi yoktu.

"Nefret ediyorum var ya o adamdan. Öğrenci olduğunu gayet iyi biliyor ama yine de zor duruma sokuyor seni."

Öyleydi. Taşındığında sorun yoktu ve çalışıyordu. Hâlâ çalışıyordu ama kiraya zam yapmıştı. Ödeyecek durumu da olmadığından başka bir ev bulması gerekiyordu şimdi. Bir ay sadece bir ay süre istedi kirayı vermek için ama direk evden kovmuştu. Şimdi ise yeni ev bulmaya çalışıyordu o kadar dersin arasında.

MORANWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu