Standing Next To You (01)

45 24 36
                                    

Beni seveceğin gün gelene kadar, biz olana kadar, dizelerime sevgilim diye başlayacağım zamana kadar...
Bugün de, dün ve yarında da olduğu gibi yanında duruyorum.

Ben dursam da kalbim durmuyor ey sevgili, seni de başını da alıp gitmek istiyor. Öyle ki, seni bana bile vermek istemiyor.

Gün gelir, diyor; sen sana bile kalmazsın, seni sana bırakmazlar. Öyle bir ol gel ki ey sevgili, beni bana bırakma. Al tamamım senin olsun, "benim" de bana.

Her gün düşünmekten alamıyorum kendimi "nasıl uyudu, ne yedi, ne zaman yattı, uykusunu aldı mı, yorgun mu?"... Düşündürtmesen olmaz mı bunları bana? Gelsem yanına, sıkıca sarılsam sana, girsek battaniyenin altına, uyusak usulca... Aklım sende kalmasa.

Pek mümkün olmayacak şeyler istiyorum yine değil mi ey sevgili, susmam lazım gelir artık. Ben susayım da kalbim konuşsun, ben susayım da rüyalar eşlik etsin ve ben susayım da sen yine zihnime buyur gel.

Şimdilik bu kadar sevgili, benden bu kadar. En büyük dileğimi dileyip gidiyorum yine:

Umarım bir gün satırlarımda bahsederken senden veya başlarken dizelerime, bahsedebilirim senden, "sevgilim" diye...

Kalem öylece elimden düştü. Yazdığım yüzlerce mektubun yanına koydum bu kağıdı da zarflayarak. Hiçbirini postalamayacağımı bile bile yazıyordum, aynı onun beni sevmeyeceğini bile bile kurduğum "biz"li hayaller gibi.

Böyle desem bile içimdeki "Belki her şeye inat, biz oluruz" sesi hiç dinmiyordu. Her zaman ordaydı. Öyle ya, ben de bu ses sayesinde yaşıyordum zaten. Bu ses olmasa, benim ona tutunan umutlarım olmasa nasıl nefes alırım, adım atarım?

Size gündelik gibi gelen ama benim için her biri birbirinden değerli olan rutinimi gerçekleştirmeye koyulmak için masamın başından kalktım. Sabah erken saatlerde, Güneş daha doğmadan, sabahın hafif esintisinde böyle yazı yazmak çok değerliydi benim için ama hayır, bahsettiğim değerli rutinim bu değildi.

Saatime göz attım ve sevdiğimin kalkma saatinin yaklaştığını gördüm. O uyandıktan sonra neler yaptığını az çok biliyor ve onla birlikte yapıyormuş gibi olması için her şeyi onla aynı sırada ve aynı anda yapmaya çalışıyordum. Tabii onu o sırada izlemediğim için tam olarak aynısı olamazdı ama en azından az çok tutuyordu ve bu bile beni mutlu etmeye yetiyordu.

İçimdeki ses yine "Gün gelecek, bir gün hepsini yan yana yapacağız" diyordu. Bu sesi çok seviyordum, sürekli beni mutlu edecek ve hayallere daldıracak şeyler söylüyordu. Acaba kaynağı neydi? İçimdeki son hayat ağacının kırılmak üzere olan dalına tutunmuş bir umut parçası mı? Neden olmasındı ki? Öyle bir durumda bile olsa bana yaşama sevinci vermeye yetiyordu.

Kahvaltımı da bir bardak kahve ile edip evden çıkmıştım. Sevdiğimin evine on dakika yürüme mesafem vardı. Bu yüzden ondan erken çıkıyordum. Her sabah karşılaşıyor ama birbirimizi görmezden geliyorduk. Daha doğrusu o yapıyordu bunu. Ben artık onu görmek için arkamda bile göz çıkarmışken o sadece bana bir bakış atıp yoluna devam ediyordu her sabah.

Evinin olduğu sokağa geldiğimde tam köşedeki büfeden bir gazete alıyordum ki o sırada evinin bahçesinin kapısından çıkıyordu. Yine her zaman olduğu gibi beni gördü ama başka hiçbir şey yapmadan tam ters yöne dönüp okulunun yolunu tuttu.

Edebiyat okuyordu. Benim dalım ise fizikti. Okuduğu üniversitede öğretim görevlisiydim. Beni ordan tanıyordu ama dersine girmediğim için selamsız sabahsız geçip gidiyordu yanımdan. Çok isterdim bir sohbetimiz olsun, her sabah selamlaşalım, birbirimize iyi dersler dileyelim... Ama olmayınca olmuyordu işte. Birkaç kez okulda göz göze geldiğimizde ona gülümsemiştim ama o ifadesiz suratıyla yanımdan geçip gitmişti. O zamandan beri ona bir adım atmaya çekinir olmuştum. Hem zaten aramızda bir şey olacaksa bile o mezun olmadan olamazdı, orası ayrıydı. Yine de benim istediğim zaten ufak şeylerdi, az önce bahsettiğim gibi. Her beni gördüğünde iyi dersler dese, bi' sesini duysam yeterdi.

Standing Next To You // TaekookWhere stories live. Discover now