Nasıl Büründüm Sana Bu Denli? (02)

24 22 29
                                    

Solmayan çiçekler misali,
Güzel ama değil sahici.
Sonu olmalı ki bilinsin değeri,
Demek ben hep senim ki
Sonu da yok değerim gibi...

Yaşayan ölüler misali,
Sonsuz ama değil sevgili.
Ölmeli ki ardından ağlanabilmeli,
Demek ben hep uğruna yaşamışım ki
Ölmemişim, ardımdan ağlanmadığı gibi...

Söylesene ey sevgili,
Nasıl taşıyorsun izlerimi?
Ve ben,
Nasıl büründüm sana bu denli?

Bugün boş günümdü ama Jungkook'un dersi vardı. Bu da sevmediğim şeylerden biriydi. Sevdiğimi görme şansım varken göremiyordum. Ertesi gün de benim dersim vardı ama onun yoktu. O yüzden bugünlerde genelde arkadaşlarımı görme bahanesiyle üniversiteye giderdim. Bugün de öyle yapacaktım. Namjoon'u arayıp geleceğimi haber verdim ve evden çıktım.

Güzel bir gün olmasını diliyordum ki öyle olacağa da benziyordu. Çünkü Namjoon'un dersine girip en arkaya oturup Jungkook'u izlemeyi planlıyordum. İşler tersine gitmezse de gayet işleyecek bir plandı.

Bir şekilde Jungkook'un numarasını alıp yazma bahanesi bulmalıydım. Gerçi bahane konusunda aklımda bir şey vardı ama tam olarak nedenlerini oturtamamıştım. Benim edebiyatla ilgilenmeye başladığımı bilmeyen yoktu, dolayısıyla Jungkook da biliyordu. Bu yüzden ona yazdıklarımı atsam, daha doğrusu birbirimize yazdığımız şeyleri atsak veya okuduğumuz hikayeler hakkında konuşsak harika olurdu. Edebiyatla uğraşan herkes yazmak zorunda değildi ama biz ikimiz de yazıyorduk. Bu benim için büyük bir şanstı. Birbirimizi daha iyi tanımak demekti bu, bana göre.

Bu sırada Jungkook'un evinin önüne gelmiştim ama o ortalıklarda yoktu. Bu, onu hemen görme isteğimi paramparça etse de yüzüme bir şey yansıtmadan ve duraklamadan yoluma devam ettim. Yürürken ara sıra belki geç kalmıştır da benden sonra gelir diye umutlanarak arkama bakıp duruyordum ama çıt yoktu. Kimsecikler yoktu koskoca sokakta, benden başka.

"Geldi bizim aşık."

Namjoon yanındaki Yoongi'ye yönelerek konuşmuştu. Tabii ki bahsettiği bendim. Onları sürekli aşkımla darladığım için böyle bir tepki vermeleri doğaldı. Yoongi histerik bir gülüş bıraktı ortaya ve bana döndü.

"İnsan sevdiği uğruna tatil gününde sıcacık yatağından kalkıp gelebiliyormuş demek."

Burda bana çemkirmişti. Daha geçen haftaki tatilimde onları ekip evde yatarak geçirmiştim tatilimi çünkü.

Bu arada Yoongi benim aynı bölümden arkadaşımdı. Yani onun da bölümü fizikti. Üçümüzün dostluğu baya eskiye dayanıyordu. Birlikte eğitim almıştık, ailelerimiz tanışıyordu çünkü. Tabii Namjoon'un eğitimi edebiyat, sözel üzerine olduğu için Yoongi ile ben de dersleri birlikte aldığımız için daha çok Yoongi ile birlikte vakit geçirerek büyümüştük.

"Hadi ders başlıyor, gidelim bir an önce."

"Tabii aşkını görecek ya."

"Az değilsin Taehyung, hayır yani çocuk zeki de."

"Değil mi abi! Kimin aklına gelir arkadaşım ayağına hocanın dersine girip sevdiğini izlemek?"

Onlar konuşa konuşa ilerlerken ben hızlıca yürüyordum. Nihayet dersin olduğu sınıfa geldiğimizde hemen etrafı kolaçan ederek en arkaya geçtim ama Jungkook yoktu. Her zaman oturduğu yeri defalarca kontrol ettim ama yoktu işte. Hayır, orayı da bırakın tüm sınıfta yoktu! Acaba hasta mı olmuştu da gelememişti derse? Yoksa akşamdan kalma mıydı? Ya da başına bir şey gelmiş olmasındı? Aklıma bir ton soru dolunca yanımda oturan Yoongi de bunu anlamış olacak ki beni rahatlatmak istercesine sırtımı sıvazladı.

Standing Next To You // TaekookWhere stories live. Discover now