-8-

10.2K 682 31
                                    

"İyi akşamlar Elpis."

Genç kız ensesindeki soğuk ürpertiyi es geçip hızla arkasına döndü. Aylar sonra ikinci balosundaydı ve ikinci defa Anthony onunla konuşmak için aynı yolu seçmişti. Sahi, erkeğe baktığında kaşları şüpheyle kalktı kızın ve usulca sordu.

"Sen kimsin?" diye sormuştu ki eliyle yalandan alnına vurdu Clarabel. Gülerek "Doğru ya," dedi. "Dük Cameron kostüm giyinmez." Ardından gözlerini kısıp erkeğin simsiyah gömleğinin yakasındaki yeşil, küçük çiçek detayına takıldı. Gözleri açıldı. "Tanrım! Hades, bu sen misin?"

Anthony, kızın dalga geçmesine izin verdi ve başını salladı. "Çabanı takdir ediyorum," dedi gür, oturaklı sesiyle. Ölülere hükmeden, yer altı Tanrısı Hades, en kötü mitolojik karakterlerden biriydi ne de olsa. "Ama bildiğin gibi ben kostüm giymem, Dük Cameron olmak yeterli."

Genç kız, Anthony ile ömrü boyu konuşmuştu. Yani, çocukluğundan beri onu tanıdığından, doğruyu söylediğini biliyordu. Anthony, soyundan ve kendisinden gurur duyardı. Ve tüm Londra gibi Clarabel de onu böyle kabullenmişti. "Tabi ki öyle..."

Diğer yandan karşısındaki kızın, soy kavramından nefret ettiğini gayet iyi biliyordu Anthony. Ancak umursamıyordu. Anthony Cameron olmak, sadece kendini düşünmek demekti. Genç adam da düşüncelerinden ödün vermeyecekti. Kızı, salona girdiğinde yaptığı gibi yeniden süzdü. Süt beyazı tenine müthiş oturmuştu beyaz elbisesi. Çiçekler hemen Artemis'i akla getirirdi fakat Anthony, kızın klasiklerden hoşlanmadığını tahmin edebiliyordu. Ve Elpis, kızın hayat şartında bürünebileceği en iyi seçimdi. Herhalde, Clarabel'in tek hissettiği umut duygusuydu. Yine de alayla kıvrıldı dudakları ve "Flora daha uygun olurdu," dedi.

Clarabel, Flora'nın bitki Tanrıçası olması dışında güzel bir karakter olduğunu okumuş olduğundan bir an kuşku duydu. Anthony gizlice ona iltifat etmiş olabilir miydi? Bu... Mümkün değildi. Hemen toparlanıp eteklerinden kavradı ve terasın kapısına yürüdü. Tam salona dönmek üzereyken erkeğe döndü. Anthony ona bakmıyordu, alayı kaybolmuş, düşüncelere dalmıştı. Kafasını sallayıp oradan ayrıldı.

Anthony yalnız kaldığında yürüyüp az önce kızın baktığı yola baktı. Geçen yılki balo anıları canlandı kafasında ansızın. Kardeşi Victoria ve Clarabel'in peri kızlarına büründükleri aklına gelince kendi kendine güldü. Oldukça komik göründüklerini düşünmüştü ancak tüm sosyetenin nasıl da Clarabel'in güzelliğini konuştuğuna bizzat tanık olmuştu. Kızın güzel olduğunu inkar etmezdi. Elini cebinden çıkarırken kızın burada kendisine sarılıp çığlık attığını anımsadı. En az Victoria kadar sevinmişti Anthony döndüğünde. Ve birkaç ayın ardından yeniden ortadan kaybolduğunda, Victoria'nın anlattığına göre perişan olmuştu Clarabel.

"Saçmalıyorum," diye geçirdi içinden ve ellerini ceplerine yerleştirip terastan ayrıldı. Son günlerde Clarabel'i yakından inceleyip üzüldüğüne emin olmuştu. Ve belki de acımasızlığı azaltmalıydı...

Anthony, kız kardeşinin yanına yürürken elinde olmadan sırıttı. O ve kocası Dük Townsende, genç erkeğin deyimiyle Nicki, gururla bir yere bakıyor, aynı zamanda da el ele duruyorlardı. Anthony aralarındaki mesafeyi bitirmek üzereyken kafasını sağa, dans pistine çevirdi ve ikisinin neye böyle gururlandığını anlamış oldu.

Clarabel Lawrence, dik duruşu ve çekici vücuduyla pistin ortasında, gecenin kesinlikle en konuşulan Dükü, Jordan ile dönüyordu. Üstelik bu kez daha samimi ve güleç bir tutum sergiliyorlardı. Anthony savurduğu küfürlerle gerisingeri terasa döndü. Nasıl olabilmişti de iyi niyetli olabilmişti? O kız! İnsanların sandığından daha sürtüktü. Anthony bunu beynine kazırken ne denli sesli nefes alıp verdiğini bilmiyordu fakat arkasında duran kısa boylu adam onu izliyordu ve dakikalar sonra kendini belli edebilmişti.

Masum Şeytan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin