Doğar mı yine güneş

3 1 0
                                    

Yeni bir şehire gelmiştik. Uzaktan konuşarak tutuğumuz evin suyu elektriği yokmuş. Merkeze uzak bir konumdaymış cebimizdeki para ne su ne de elektirik bağlatmaya yetti. Sokakta kalmıştık. Nerede kalacağımız ne yiyip ne içeceğimiz belli değildi. Onun ablasının evi varmış bu şehirde biraz orada kaldık. Ne kadar cana yakın bir kadın olsa bizi mükemmel ağırlasa da insan kendini yük gibi görüyor. İstemsizce düşüyor omuzları, bükülüyordu boynu. Ablasının mahallesinde bir ev bulduk, ev sahibine yalvar yakar cebimizdeki para kadar kiraya anlaşıp tuttuk. Buraya gelmeden önce iş fırsatları olan şehirde sanki biz gelince hayat durmuştu. Hiç bir ilan yok, görüştüğümüz hiç kimse eleman aramıyor. O zamanlar büyük bir zam olmuştu herşeye, asgari ücret artmış bütün işletmeler eleman çıkarmaya çalışırken biz iş bulmaya çalışıyorduk. Hergün sokak sokak iş aradık. Kar yağmaya başlamıştı. Aşkın kör gözü...biz sokaklarda karla oynarken, beraber kardan adamlar yaparken eve döndüğümüzde petekleri açamazdık. Mutfaktaki koltuklara üzerimize birer battaniye alır otururduk. Her şeye  rağmen Mutluyduk, beraberdik,kar yağıyordu, kahvelerimizi alıp balkona çıkıp oturuyorduk. Ama yarınınımız belli değildi. Cebimizdeki para bitmek üzereydi. Ay sonu faturalar, kira gelecekti. Bizim bir işimiz yoktu. Sessizleştik. Balkonda gülerek yaptığımız sohbetler yerini derin düşüncelere bırakmıştı. Son gündü artık cebimizdeki para yarın da erzak almaya yeterdi ama yarından sonra ne olurdu bilinmez. Yine tükenmiştik, yine hayata yenik düşmüştük. Ya son paramızla erzak alacaktık ya da memlekete dönüş bileti.
O yine dönmek istemedi. Sanki orda bizi bekleyen daha büyük kötülükler, engeller olduğunu bilirmiş gibi dönmem dedi. Keşke dönmeseydik. Keşke sefalet içinde yaşasaydık da kendi memleketimizin seyircisi, kölesi olmasaydık. Ama döndük.
Akşam üzeri dolmuştan bozma bir minübüse bindik hava soğuk araba tıklım tıklım. Yüzümüzde bir korku var, fırtına öncesi sessizlik gibi anlaşmalı bir suskunluk var aramızda. Yollar buzlu ve karlı. Sımsıkı tuttum ellerini, sanki bir daha tutamayacakmışım gibi.
Dönmüştük artık... sisli gri havalardan, soğuk ve karlı memleketlerden , yağmurun şarkı söylediği, denizin kimi zaman haşin kimi zaman uysal olduğu,  ağaçların sarısını yollara serptiği memleketimize. Döner dönmez sevdiklerimizle hasret gideremeden, dertler takmıştı tırnaklarını yakamıza. Borçlar, iş bulma telaşı, geçim sıkıntısı, ayrı semtlerde ve evlerde yaşamak. Her sabah uyanınca gözleri gözlerime değen, her gece uyurken iyi geceler sesiyle uyuduğum artık benden uzaktaydı. Hava güneşli ve ılıktı geceleri ama bana o karlı şehirden daha soğuk geliyordu onsuz uyumak. Sezon bitmişti burada, hayat durmuştu her sene böyle olurdu da geçimini ailesi sağlayan ben,  memleket bize kaldı diye boş sokaklarda, kapalı cafelerin koltuklarında oyunlar oynardım. Şimdi bambaşkaydı bu hayat ve ben. Değişmiştim. Renklerim solmuştu. Gündüzlerim gece olmuştu. Çocuksu gülüşlerim yalancı tebessümlere yer bırakmıştı dudaklarımda. Şimdi tüm yaşananları unutup en baştan başlamamız gerekiyordu.
Onun sürekli söylediği bir laf vardı. " Herkes sıfırdan başlıyorsa, biz eskiden başlıyoruz bunu hiç bir zaman unutma. " derdi bana. Bu söz hayatımın başına oturdu.
İş armaya başlamıştık, iş yoktu o tarlaya yevmiyeye gitmeye başladı bende biraz daha bekledim sezon açılsın iş alımları başlasın diye. İlk baharın ortalarında iş ilanları başlamıştı. Eski çalıştığımız dondurmacıyla görüşmüştük. Başladık. Sabah 9-10 gibi açıp gece 1-2-3 ne zaman insan tükenirse sokakta o zamana kadar beklemeye başladık. On metre kare olmayan bir dükkan,yolun ortasına, her tarafı açık. Ağır işler var izin yapamıyoruz. Antre yapamıyoruz. Çünkü bizden başka çalışan yok. Bu şekilde asgari ücretten iki üç kuruş fazla maaş almak İçin aylarca çalıştık, çabaladık. Tam borçlarımız hafiflemeye başlarken, gören gözler fısıldayan ağızlar yükseldi. Ailelerimiz berabersiniz hep söz laf olur bir yüzük takın demeye başladı. Nasıl yapacaktık. 24 saatimizin 15-16 saati çalışıp, geri kalan saatte uyuyup tekrar işe gelen biz, nasıl evliliğe bir adım atacaktık. Maaşları alınca borçları ödeyip gelecek ay maaşından kullanmaya başlayan biz nasıl yapacaktık bunları. Ne okul okumuştuk , ne mesleğimiz vardı. Memleket bizimdi ama asgari ücret aylık 5000 ise kümesten hallice ev kiraları 8000 liradan başlıyordu. Memleket bizimdi de ne ev bulabildik yurdumun içinde, ne imkan ne de yiyecek. Biz bu memleketin çocukları, ne okuyabildik ne evlenebildik ne de barınabildik. Üç kuruş para İçin elden yabandan gelen küstah yabancılara,musluk açar gibi açtık sonuna kadar yurdumun kaynakları, biraz kırıntı da bize düşer diye etraflarında fini köpek oldu yurdumun gençleri!
Ama yine dayandım ona. Sımsıkı tuttuk ellerimizi. Kimseye boyun bükmeden,kimseye elini cebine attırmadan, kendi nişanımızı da istememizi de kendimiz yapar, yüzüğümüzü takarız dedik.
Sabahlar ve gecelere karıştı tahammülümüz dolmaya başladı. Dişlerimiz sıkılmaktan sızlamaya başladı... Artık birbirimize ağır yüklü sözler söylemeye, gözlerimiz birbirine ateşle değmeye başladı...Ne kendimize sabrımız saygımız vardı , ne de birbirimize. Ya yok olup kopup gidecektik, ya da herşeyi başarıp alnımızın akıyla oturacak, birbirimize sığınacaktık...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 16, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Son veda Where stories live. Discover now