18. Bölüm (Burganistan-Yunanistan 2.)

12 3 0
                                    

Kendi yarattığım bataklıkta çırpınıyordum. Elimi tutupta çıkaran kimse olmamıştı. Yıllar önce beni şu an uğrunda savaşa sürükleyen ENEN'den gitme sebebim olan o vedaydı. Babam tıraji komik bir şekilde inşaattan düşmüştü ve hastaneye kaldırırmıştı. Yoğun bakımda 1 ay kaldıktan sonra bir gün beyin kanaması geçirdi diye bizi geçiktirmişlerdi. 1 hafta boyunca kesik kesik ağladıktan sonra annemin mutfakta yerde baygın bir şekilde bulmamla hayatım resmen bir bataklığın içine tamamen gömülmüştü.

Aşk acısı derler ya, yalnızlık derler ya, ha bi de buna ağlayıp boşa canlarını sıkarlar ya, ben bu duyguyu yaşamamak için onların hepsine sahip olmak isterdim. Aşk acısı bunun yanında hiç bir şey olurdu her halde.

İstanbul'da dayımın yanına yerleşince alışmak sanki bir ormana bırakılmak gibi hisettirmişti.

Ve şimdi de hiç tadına varamadığım bir şey oluyor gibiydi. Acaba o da bir gün beyin kanamasından ya da kalp kırızinden beni bırakıp gidermiydi. Aşk denilen şeyi kınadığım günler uçaktan karın ağrısında benimle yüzleşiyor gibiydi.

"Enen, ben sana ne dedim. Bir Efe sözü dinle yav"

"Efe sözü mü" dedim ellerimle karnımı tutup iki büklüm olurken. Uçak karnımın daha da çok çalkalanmasına neden oluyordu.

"Hey doktor. Başka zaman doktorum diye havalanır. Bir şey yapsana"

"Kussa kendine gelir. Eğer olmazsa ilaç velirim aşağı inince"

C gurubu da inmişti ve E gurubunun durağına doğru ilerliyorduk.

"Ne yapmalı" diye düşündü Efe. Arel gülerek.

"Bir fedakarlık yapıp üzerine kusmasına izin verebilirsin"

"Asabii için her şeyi yaparım. Kus asabii"

"Ne saçmalıyorsunuz. Karnıııım"

Arada bir ağızıma kadar gerip geri iniyordu burgerler. E gurubu da inince bizim durağa doğru gidiyorduk. Durak ne ya.

Sonunda uçak durduğunda kapıdan nasıl indiğimi anlamadım. 10 metre uzaklaşıp kusmaya başladığımda bir arazideydik. Burası her halde köydü. Arel ve Efe iki yükü de indirmişti. 100 metre ötede de bir çadır köy kururmuştu.

"Efe önce birini götülerim"

"Konuştu tıp prosöförü Arel SAVER"

Arel'in dediğini yaptı ve ikisi de yükü itmeye başladı. Ama böyle 15 dakikada anca götülürlerdi.

"Enen ağırın geçtiyse yardım etsene"

"Utanmıyonmu kızdan yardım istiyon"

Efe itmeyi bıraktı ve yanıma doğru yürümeye başaladı. Yanıma geldiğinde beni süzdü ve durumumu sordu. Yükü itmeye devam etmesini söyledim. Arel'in yanına geri döndü.

İlk yükü bırakınca ikiside diyerine yürüdü. Ben çadırların arasında kalmıştım. Saat akşam 6 ya geliyordu ve hava karalmaya gelmişti. Yükün yanında onları bekledim ve yanıma geldiklerinde gökyüzünü gösterdim. Ve birden karnım yine ağrımaya başladı ve kusmaya devam ettim.

"Her halde uçak gece yarısı gelecek üç tane çadır çıkartalım" dedi Arel. Efe iki tane çadır aldı ve önce benimkini açtı. Benim olduğundan adım kadar emindim.

"Biz yükleri buraya bırakalım. Onlar gelirler ve alırlar" dedi yine Arel. Sinir bozucu şekilde bilgece davranıyordu.

"Enen hanım" dedi Efe ilk açtığı çadırın kapısını gösterelek. "Buyrun"

"Sabah çadır kusulmuş burgerlerle dolu olacak. Sen geç" ikimiz aynı anda Arel'e döndük. İkimize de gülümsedi ve çadırını kurmaya devam etti. Efe'de çadırını kurunca gönül rahatlıyla çadıra girdim. İçine tulum bile koymuştu.

Çadırdan geri çıltım çünkü saat daha geçti.

"İnsanlar uyuyordur, şimdi rahatsız etmeyelim. Kutuları ve su şişelerini çadırların önüne koyalım"

"Konuştu Prof. Dr. Aler SAVER" dedi Efe ve yerden bir koli aldı. Bende tam uzanırken koliyi yere bırakıp koluma vurduğunu hisettim.

"Sen burda dur ve burayı bekle asabii. Biz dağıtıp geririz" dedi höz kırpıp.

"Efe sen kutuları dağıt ben de su şişelerini korum" bu konuşmalar artık fısıltıyla çıkıyordu. Efe başını saladı ve çadırların önüne kolileri koymaya başladı, peşinden Arel'de gidiyordu.

Yere bağdaş kurup oturdum ve boş karanlığı izlemeye başladım. Bonba sesleri, ışık saçıyorlardı bonbalar. Ve yıkılma sesleri, çadırdama sesleri de geliyordu. Arel ve Efe kaç defa geldi bilmiyorum. Farkıma bile varmamıştı ki bütün koli ve su şişeleri bitmişti, Efe yanıma badaş kurup oturduğunda anlamıştım.

"Üşüyorsan...." dedi ve ayağa kalktı. Çadıra girdi ve elinde bataniyeyle geri çıktı. Üzerime nazikçe bıraktığında Arel'in homurdanma sesleri geliyordu. Sonra da çadırına girdiğini hisettim.

"Enen sana kaç gündür bir şey söylemeye çalışıyorum"

"Söyle Efe"

Almanya'da bana söyleyeceği ve yarım kalan şeyden bahsediyor olmalıydı.

"Enen.... Ben...."

"Evet Efe"

"Enen ben seni...."

"Evet Efe beni..." (Umarım düşündüğüm şey değildir.)

"Enen ben seni seviyorum." Kısa bir sesizlik oldu. Yüzüme öyle içten bakıyordu ki sanki beni o bataklıktan çekip çıkaracak tek kişiydi. Yeşil gözleriyle gözlerime bakarken söylediği şeyi sorguladım. Aslında ona konuşmadan "bende seni seviyorum" demek istiyordum. Ama tek sıkıntı bunu asla söylemeye cesaret edemiyeceğimdi. Her şey tamamdı ama ben eksiktim. Keşke şu an o yeşil gözleriyle benden cevap beklemese. Keşke hiç söylemeden benim ne hisetiğimi anlasa.

Yüzüm umutla bakmaktan çıkıp cidileşti. Yeşil gözleri kısıldı ve yüzümü inceledi.

"Olmaz Efe ben seni seviyorum"  

"Enen...." 

Ayağa kalktım ve elimdeki bataniyeyi yanına bıraktım ve çadıra girdim. Orda tek bataniyeyi değil Efe'yi de bıraktım. Ben çadıra girene kadar beni izlediğini biliyordum. Ondan arkama bile bakmadan çadıra girdim. Şu savaş zamanında böyle şeylerle uğraşacak vaktimizin olmadığını söyleseydim üzülürdü. Ondan dolayı hiç bir şey söylememek daha iyi olurdu.

Ve yine hiç bir şey duymamak için uyku tulumunun içine girdim. Ve gözlerimi kapattım.

&***&

Keskin ve kuvetli bir ses duydum. Bu bizim uçaktı. Hızla çadırdan çıktığımda daha yeni yeni iniyordu. İndi ve kapağı açıldı. Saat her halde akşamın biriydi.

Uçağın kapısı açıldığında gözüm birini aradı. Efe sırt çantasını almış hızlı hızlı uçağa biniyordu sanki bir daha buraya gelmek istemiyormuş gibi. Arel de çantasını aldı ve bana seslendi.

"Çadırını toplamana gerek yok. Çantanı al gel"

İçerden hızla çantamı aldım ve Arel'den önce uçağa bindim. Herkez tamdı ve yeni mazemeler yüklenmişti. Ama bu mazemeler farklıydı. İncelemeden yerime yürüdüm. Efe'nin yanına oturmak istemediğim için Arel'in yerine oturdum. O da bir şey söylemeden Efe'yle aramıza oturdu.

Uçağın kalktığını hisettim. Arel'e dönüp.

"Sırada ki  rota neresi?"

"RUSYA"

ENENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin