3: gökyüzü gri kalmaya eğilimlidir.

97 24 17
                                    

toprağı tamamen ıslatan yağmurun etkisini iliklerine kadar hissedenler ya kaçmayı tercih ederdi ya da damlalara teslim olup kıyafetlerinin batmasını fakat büyük bir gerçek vardı ki bu da insanların yağmurdan kaçmayı seviyor oluşuydu, tıpkı minho gibi.

henüz yeni taşındığı evinin kapı eşiğine oturmuş solgun gözleriyle yeşilin maviyle buluşmasını izliyordu pek bir ilgiyle. yanı başında kendisini gözeten kitabını hatırlamayı unutmuştu kısa süreliğine yalnızca ağaç yapraklarından süzülen yaşları seyrediyordu.

bu akşam öylesine yalnızdı ki geceleri ateş başında geçmiş anılarına dalan genç bile gözlerden uzaktaydı, bu az da olsa merak duygusuna bir kibrit çakmıştı.

"han jisung."

kahvesini boğazından akıtırken duyduğu ses sonucu başını refleksle çevirdi sağ yanına, gülmekten konuyu anlatamayan kahve gözlü gençti bu. ıslanmış kıyafetlerinden akan yaşlarla minho'nun kapısının göreceği tarafta kalan bahçede çırpındı bir süreliğine lakin kimsesiz evde adıyla seslendiği jisung açmamıştı kapısını ona.

changbin'in arkasını dönmesiyle başını eğdi minho, kendisiyle bakışmayı istemeyerek çünkü biliyordu bunun altında istemediği iyilikler yapmasına sebep olacak davranışlar yatıyordu.

"bayım."

gözlerini bıkkınlıkla kapatarak bir süre duymamazlıktan geldi kendisine seslenen bedeni. hayatını çerçeveleyen isteksiz hareketleri yaşamını sürdürmesine yardımcı oluyordu fakat bu zamana kadar kimse neyi yapıp yapmamak istediği konusuna değinmemişti.

"üstüm feci ıslandı, yardımcı olabilir misiniz?"

lee minho güneş değildi çiçekleri uzatamazdı, deniz değildi balıkları yaşatamazdı yalnızca kendi çapında kimsenin hayatına dokunmadan yaşamayı ve ardından toprağa kavuşmayı bekleyen normal biriydi. insanların istekleri ve arzularını şekillendirip ardından onları kalıplara sokarak güzel bir sunum hazırlamak içten bir dileği dahi değildi.

evine yanaşan changbin ise oldukça mağdur oluşundan dolayı kısa süre gururunu yok sayarak kendisine yanıt bile vermeyen yabancı adamla konuşma çabasını sürdürmeye devam etti.

"changbin."

tanrı'nın kendisine itimat ederek bir kurtarıcı gönderdiğini düşündü minho fakat gelen kişi ateş başında sabahlayan ela gözlüydü.

anahtarını arkadaşına sallayarak evi işaret etmişti minho'ya bakma gereksiniminde bulunmayarak, siyah şemsiyesinin altında öylesine yavaş yürüyordu ki akşamı getirmişti beraberinde.

bu pek sakin fakat saldırgan duran genç karşısında yalnızca olduğu yerden gözlerini ondan ayırmadan, sessizce geçip gitmesini izledi. böylesine cezbedici bir iticilik karşısında kelimelerinin yetersiz kaldığının farkındalığı oluşmuştu, kendisinden kaçırdığı gözler yüzünden anlık düşünceler doluşmuştu zihninde.

odasından gelen telefon sesiyle sıkışmış ve bir o kadar da bunalmış zihin girintisinden sıyrıldı hızla, attığı adımlar beraberinde felaketini de getiriyordu. kız arkadaşının telefonunu açmasıyla dilini yutması bir olmuştu, barışmak için aradığını sanarak anlık duygu yükü sırtlanmıştı lakin bir daha görüşmemek üzere vedalaşacağı geçmemişti zihninin kuytu köşelerinden.

elinden koltuğa kayan telefonla sırtını baş köşesine verdi, tüm iç çekişleri nihayet son bulmuştu çoğu kez sinirlerini zorlayan konuşmalar yaşıyordu kendi kendine. rahatlığın bünyesini saracağını düşünüyordu fakat hissettiği tek duygu yüzüstü bırakılıştı.

kalbinin çağrısına kulak vermek yerine kalkıp hareketlenmek istiyordu ama kısa vadede bunun pek mümkün olmadığı kanısı bir ok misali saplanmıştı zihnine.

iç dünyasında göçler ederken kapısından içeri giren bedenle yorgun kafasını yasladı arkasına. nadiren kendisine yemek getiren bu genç huzursuzluk vermiyordu arkadaşına nazaran.

"köri kokuyor."

kapalı gözlerine eşlik eden gülüşünde takılı kaldı bir süre han jisung, kasabaya yeni gelenlerden hoşnut olmazdı bu düşüncesini büken kimse olmamıştı şimdiye kadar fakat şu an karşısında annesinden azar yemeyi beklediğini belli ederek soğuk yere huzursuzca oturmuş birisi duruyordu sanki.

"annem hazırladı sizin için."

alışık olmadığı mutfakta yıllardır iş yapıyormuşçasına rahattı jisung, adını henüz öğrenemedi bir yabancıya arada bir annesinin ısrarı üzerine yemek götürüyor oluşunu yadırgamıyordu.

"teşekkürlerimi ilet."

onaylayarak masaya yemekleri yerleştirerek evden çıkacağını belli ederek yanaştı kapıya.

"jisung değil mi."

sorusuyla yerinde sabitlendi bir süreliğine, ismini biliyor oluşunu yadırgamıyordu çoğu kez arkadaşı sesleniyordu ismiyle lakin garibine kaçan bu huysuz adamla iki kelamdan ileriye gidiyor oluşuydu.

"evet."

kapı girişinde oyalandı bir süre fakat cevap gelmeyeceğini anlayarak evine doğru yol aldı, fazlasıyla konuşkan birisi değildi bu sebeple ağzını aralayıp insanları fazlaca sıkmak yapacağı nadir şeylerden biriydi.

araladığı kapısından odasına girdi annesinin cümlelerini umursamadan.

çoğu zaman yalnız kaldığı bu odada son zamanlarını oldukça verimsiz geçiriyor oluşunun verdiği huzursuzluk sarıyordu bünyesini bu öylesine basit bir his değildi, kimi zaman sakin kalıyor oluşundan dolayı etrafında kendisini ruhsuz diye nitelendirirlerdi fakat yalnızca suskunluğun dilini çözmüştü han jisung.

odasının penceresinden gittikçe azalan yağış şiddetini izlemek yerine ceketine sarılarak yeniden çıktı dışarıya, peşinden kendisine seslenen annesini yeniden görmezden gelerek.

saçlarının hafif nemlenmesini umursamadan yol boyu yürümeyi planlıyordu lakin sağ kolunun üzerinde kendisini karşılayan manzarayla duraksadı yerinde.

atılgan birisi değildi hatta çoğu zaman pasif kalıyordu insanlarla konuşmada bunun sebebi suskun olmasından kaynaklı değildi, karşısında sırf basit bir samimiyet kurulduğu için kendisine her cümleyi söyleyebileceğini sananlardan dolayıydı.

fakat o akşam kendisiyle direkt iki üç diyalogtan ilerisinde gözü olmayan adamın evine gitme kararı aldı, bunalmış dünyasında az da olsa sakinlik arıyordu. çaldığı kapı bekletilmeden açılmıştı, büyük bir sakinlikle karşılayanmasının ardından içeriye davet edildi. düşünmeden girdi içeriye, ceketini çıkarıp astı hızlıca.

"lee." anlamaz bakışlarını yanından geçip mutfağına yönelen sarı saçlıya verdi. "bana lee diyebilirsin."

yüzünde beliren küçük bir tebessüm bu gece kendisini karşılamıştı.

dreaming of you                                                          minsungWhere stories live. Discover now