Bölüm 1

408 98 41
                                    


"Merhabalar, birkaç bölüm üzülebilirsiniz ama çok da üzmeyi düşünmüyorum. Bana destek olmak ve okuduğunuzu hissetmem için oy verip, kısa bir şey de olsa yorum atabilirsiniz."

Başlıyoruz....

Ben Arjin, on sekiz yaşındayım. Küçük yaşta ailem varken ailesiz kaldım. Şu an annemle yaşıyorum, ama annem benden nefret ediyor. Çünkü küçük kızı benim yüzümden öldü. Gerçi babam da yok. Babam ben 4 yaşındayken bizi terk etti. Benle kardeşimi görmeye hiç gelmedi, geldiyse de ben hatırlamıyorum.

Günün öğle vaktiydi ve kantinde sessizce kahve içiyordum, zihnimin boş kalmasına dikkat ediyordum. Birden yanıma müdürün oğlu Berk geldi ve "Oturabilir miyim?" diye sordu. Tabii, geç otur dedim. Berk, sandalyeye ellerini sandalyenin sırt kısmına dayayarak oturdu. "Evet, Arjin Hanım, söyleyin bakalım, neyiniz var? Hangi kağıt geminiz battı?" diye sordu. Ben gülümsedim ve "Berk, uğraşma benle. Moralim bozuk, her zamanki gibi. Değişik hiçbir detay yok." dedim.

Berk, Dilara kantine geldiğinde ani bir hareketle yanımdan kalktı ve göz kırparak "Beni görmedin" dedi. Ben de gülümseyerek, "Koş, git, geliyor" diye yanıtladım. Tekrar kantinde yalnız kaldım. Kahvem bitip zil çaldığında hemen masadan kalktım ve sınıfa doğru yürümeye başladım. Yolda Halil'le karşılaştım. Halil, çocukluk aşkımdı. Arkadaşlığımızı riske atmamak için bir türlü açılamıyordum, ama onu deli gibi seviyordum. Her zaman konuştuğum Halil'imi, bir gün kaybetsem kalbim taşa dönerdi duygu falan kalmazdı artık yani en azından benim için öyleydi.

Derse girdik ve ders resimdi, güzel başka bir ders işleyemezdim zaten. Resim öğretmeni içeriye enerjik bir hareketle girip, "Hadi resim yapalımmm!" diye bağırdı. Öğretmen ne çizeceğimizi anlatmaya başladı. "Çocuklar, sizi ne mutlu ederdi, size huzur verirdi onu çizin, her ne olursa onu size bırakıyorum," dedi.

Gözlerim yanımda oturan Halil'e kaydı, benim için huzur demek Halil demekti. Halil'in ani bir bakışıyla panikledim ve hızlıca resim defterime daldım. O sırada Halil bana baktı ve gülümsedi. Siyah saçları ve ela gözleriyle o kadar güzel bakıyordu ki, okulda değil de cennette gibi hissettim. Onun gülümsemesi, her şeyi anlatıyordu; samimiyet, sıcaklık ve içtenlik doluydu. O an, sınıfın gürültüsü, dersin konusu, her şey yok olmuş gibiydi, sadece Halil'in varlığı ve gülümsemesi vardı.

Zil çaldı ve resim dersi bitti. Halil sıraya Arjin çizip yanına bir yıldız eklemişti. "Halocum, bu nedir acaba?" dedim. Halil, "O sensin, yıldızında benim," dedi. Durdum ve öyle demesek olur mu? "Halocum, ölen insanları yıldız olarak hayal ediyor insanlar, ben hep yaşa isterim," dedim. Halil, "Herkes gider, Arjin," dedi.

Berk resim dersine girmemişti; bir anda sınıfa girdi ve Halil'e baktı. Korkmuştum, çünkü Halil ve Berkin arası fena derecede kötüydü. Bütün suç Dilara'nındı. Dilara'nın benden de hoşlandığını söyleyemem. Berk yanımıza geldi ve "Arjin, yanındaki şerefsize söyle, insanların sevgilisine yavşamasın," dedi.

Berk'in gözlerinde bir öfke yanıp sönerken, benim bedenim kararlı bir duruş sergiliyordu. Gözlerimdeki sert bakışlarla, "Uza, kardeşim. Senin için iyi olur, Halil'e de bir daha şerefsiz dersen, karşında beni bulursun," dedim. Ellerimle jest yaparak, "Hadi git," dememle birlikte, Halil'e döndüm. Halil'in bakışları, beni hüzünlü bir sessizliğe davet ederken, "Arjin, konuşma. Şununla cevap vermeye bile tenezzül etme," dedi. "Tamam," derken, içimdeki endişeyi bastırmaya çalışıyordum. Ardından, eve dönme isteğimi ifade ettim. "Ne zaman eve gideceğiz ya, çok sıkıldım," dedim. Halil, umut dolu bir gülümsemeyle, "Az kaldı, güzelim. Biraz daha bekle," diyerek yanıtladı.

Kışlam// Texting Donde viven las historias. Descúbrelo ahora