9.Bölüm

115 33 130
                                    

 Yeni bölüme hoş geldiniz arkadaşlar. Bölümü okumadan önce yıldıza basmayı unutmayın lütfen. Bölümü okuduktan sonra heyecandan unutuyorsunuz. Oldu ki bölümü beğenmediniz beğeniyi geri kaldırabilirsiniz. Sizleri seviyorum keyifli okumalar dilerim.

SENA


Bazı şeyleri sürekli söylüyor ve anlatıyor olabilirim. Bunun en büyük sebebi de monoton, sıkıcı ve rutin bir hayat yaşadığım için. (Boktan bir hayat da diyebiliriz.) Bu ara sıklıkla tekrar ettiğim şeylerden biri de bayılmak. Son olarak bir bakışta aşık olduğum Aras’ın kollarında bayılmıştım. Ondan sonra da sonsuza kadar sürdüğünü sandığım bir rüyaya daldım. Rüya da Aras olduğu için detay vermeyeceğim.

Kaç saat baygın olduğumu bilmiyorum ama yavaş yavaş kendime gelmeme sebep olan iki şey vardı. Birisi garip ve pis bir koku diğeri ise enfes ve lezzetli bir koku. Aynı anda hem güzel hem de mide bulandırıcı iki koku bir birine karışmadan burnuma gelmeyi başarıyordu. Pis kokuyu bilmem ama enfes şekilde lezzetli olan koku sayesinde ayılmaya başlamıştım.

Gözümü ilk açtığımda tam yüzümün önünde iri bir burun, kısmen çürümüş dişler ve yüzüme damlama üzere olan sümük. Bu manzarayla gözümü açınca küçük bir çığlık attım.

“Ton, sana kızdan uzak dur demedim mi?”

“Puf... Kız uyandı. Pufff. Puf... Aras, bak uyandı. Pufff.”

“Kızın attığı çığlığı duyabiliyorum. Ondan uzak dur.”

“Melisa’nın ikizi, pufff. Korkma pufff. Pizza ye.”

Burnumun dibine kadar girmiş olan  Ton, biraz uzaklaşıp elindeki pizzayı dudaklarıma deyecek şekilde uzattı. Pis kokunun Ton’un nefesinden geldiğini enfes kokunun da pizzadan geldiğini anlayınca derin bir nefes aldım ve uzandığım yerden doğruldum.

Depo gibi bir yerdeydik. Çok büyük sayılmazdı ama küçük de denemezdi. İki önde iki arkada dört arabanın rahatlıkla sığabileceği bir depoydu. Aydınlatma sanayi tipi geniş oval metal çerçevesi olan lambalarla yapılmıştı. Camları yoktu. Kapının tam karşısındaki duvarın dibinde bir yatak, bir tane de onun solunda  beni yaptırdıkları yatak vardı. İki yatak da oldukça uzundu. Sanırım bu iki yatak Ton ve Aras’ındı ve burada kalıyorlardı.

Yatakların olmadığı karşı duvarda ise çeşit çeşit silah ve kılıca benzer değişik ebatta bıçak vardı. Tam ortada ise bir masa etrafında da dört sandalye. Aras sandalyenin birine oturmuş diğerine de ayaklarını uzatmıştı. Elindeki bıçağın yan kenarını bileyliyordu.

Arasın üzerinde kolsuz bir tişört vardı. Kaslı kolları bir yukarı bir aşağı inerken benim kalbim de pıt pıt atarken pıtı pıtı atmaya başlamıştı. Pür dikkat Aras’ın kaslı kollarına bakarken o bana bakmadan “Eğer iyiysen masaya gel de bir şeyler ye.” Dedi. Sesi vücuduna nazaran daha yumuşak ve huzurluydu.

O konuşunca utandım ve kollarına bakmayı bırakıp masanın üzerine baktım. Üst üste üç tane büyük boy pizza kutusu ve kola çeşitleri vardı.

“Kalk hadi. Puf... Ton acıktı. Sen yemeden Aras izin vermiyor. Pufff. Ton çok yemek yer. Tıss, puff...”

Aras’ın olduğunu düşündüğüm yataktan kalktım ve masaya doğru yürürken birkaç kez sendeledim. Nedendir bilmem başım dönmüştü. Masaya doğru ilerken duvardaki saate gözüm kaydı. Saat ikiyi yirmi geçiyordu. Acaba gündüz müydü yoksa gece mi?

“Kaç saattir buradayım. Şuan gündüz mü gece mi?”

Ton, sorduklarımı anlamamış olacak ki gözlerimin için şapşal şapşal bakmaya başladı. Ben sandalyeyi çekip otururken Aras “Seni oradan kurtardığımızdan bu yana dört saat geçti. Yani şuan gece.” Dedi ve bileylediği bıçağı masanın kenarına bıraktı. Üst üste duran pizza kutularının en üstündekini Ton’un önüne diğerini bana en alttakini de kendi önüne koydu.

BÜYÜLÜ AŞKIN YARAMAZ ÇOCUKLARI Where stories live. Discover now