Bölüm 1- Kafayı yemek üzereyim.

10 4 1
                                    

"İnsan kıymet bilmeyen bir varlıktır" diye duymuştum bir dizide. O çok güvendiğim insan da beni bırakıp gittiğinde bu sözü daha iyi anlamıştım. Önceki gün seni seviyorum diyen biri ertesi gün nasıl yüz üstü bırakabilirdi ki? Hiç mi sevmemişti? Hiç mi değer vermemişti? Onun gözünde bir hiç miydim bilmiyorum. Annem her zaman bir musibet bin nasihatten iyidir derdi. Gerçekten de öyleymiş. İnsan yaşayınca anlıyormuş bazı şeyleri, onlardan ders çıkartıyormuş. Yaşam bir dersmiş de biz de öğrenciymişiz gibi...

Yürüyordum, sadece yürüyordum. Bomboş odada ileri geri sadece yürüyordum. Hiçbir şey düşünmeden, istemsizce, gidiyor ve geliyordum. Stresliydim, ama nedenini bilmiyordum. Kafam çok karışıktı. Resmen bir ruh gibi geziyordum son günlerde. Bütün enerjim çekilmişti. Kafamdaki sesleri susturamıyordum. Yaşamak ağır geliyordu. O kadar sıkılmıştım ki yaşamaktan, kalp krizi geçirip ölüyor olsam sevinirdim. Sadece adım seslerimi duyuyordum bomboş odada. Telefonumu almak istemiştim. İlerleyip odadaki tek eşya olan armut koltuğun üzerindeki telefonumu aldım. "Sakin ol Selay, sakin ol." Ekranı açtığımda gelen mesajı görüp tedirginleşmiştim. Belli bir numara yoktu. Uzun süre mesaja cevap vermediğim için aramaya başlamıştı beni. Kendi tedirginliğim yetmiyormuş gibi bir de bu beni tedirgin ediyordu. Titreyen elimle yavaşça aramayı açtım ve hoparlöre aldım. "Selay.. Affet beni lütfen.." duyduğum sesle sinirlerim iyice gerilmişti. Aldattığı yetmiyormuş gibi bir de aramış benden af diliyordu. "Oldu canım. Geleyim boynuna sarılayım canım sevgilim diye? Hm?"
"Selay farkındayım yaptığımın, bir kere dinle beni ne olursun.." Sinirle telefonu kapatıp benden uzağa fırlattım. Nereye fırlattığımı bilmiyorum. Bir yere attım işte. Yavaştan uykum gelmeye başlamıştı. Yorgundum. Geceden beridir uyumamıştım. Odaya hafif de olsa ışık veren perdeyi kapattım. Karanlığa bürünmüştü odam. Hava aydınlanmak üzereyken derin bir uykuya dalmıştım. Telefonumun çalmasıyla uyanmış, etrafta telefonumu aramaya başlamıştım. Bulduğumda sesi susturdum ve telefonumu cebime atıp yavaşça kapıya ilerledim. Şişmiş gözlerim ve kabarmış saçlarımla büyük ihtimalle bir canavara benziyordum. Aynada kendime birkaç dakika güldükten sonra yüzümü yıkayıp kapatıcıyla göz altlarımdaki morlukları kapattım. Saçlarımı da taradıktan sonra parlarıcı ve rimel sürüp çıktım. Öylece yürüyordum boş sokaklarda. Erken bir saat olduğu için bu saatte kimse çıkmazdı dışarı. Ben de bu saatleri tercih ederdim çıkmak için. Kimse görmezdi beni. Kimse yargılamazdı. Rahat hissediyordum. Temiz hava biraz da olsa iyi gelmişti. Ellerimi cebime koymuş yavaşça hafif bir şarkı mırıldanarak yürüyordum. Sokak lambaları hâlâ yanıyordu. O lambalar kim bilir neler görmüştür, ayrılık, kavuşma, ya da bir mutluluk. Onlarla gülmüş, onlarla ağlamıştırlar belki kim bilir.

Merhabalarr, yeni bir kitap yayımlamak istedim ve bunu yazdım. Elimden geldiğince, dilim döndüğünce bir şeyler yazdım işte. İnsanın kendini yazmaya vurması güzel bir şey. Bir kağıt ve kalem.. sadece bu ikisi gerekli yazmak için. Her yiğidin harcı değil tabii bu. Herkesin farklı bir yeteneği var. Kimi resim çizer, kimi enstrüman çalar, kimisi de şiir yazar, kitap yazar. Demem o ki deneyin, bir şeyler yapmayı deneyin. Edison azm etmiş ve ampulü 1000 kez denemiş. Çoğunuz biliyorsunuzdur zaten. Azmin meyvesi başarıdır. Başarının temeli de inanmak. Önce inanmalı, sonra denemeli. Kim bilir belki gizli yeteneğinizi ortaya çıkartırsınız hm? İlk bölüm olduğu için biraz kısa oldu ama uzatacağım. Azm ettim. Neyse, lafı fazla uzatmayalım. Haftadan hafta bölüm yayınlamayı planlıyorum yoğunluğuma bağlı yine de bir de arkadaşlarınızla, ya da sosyal medyanızda paylaşmanızı istiyorum sizden. Kendinize iyi bakın. Hepinizi öpüyorum. ♥️

BİR ŞİZOFRENİ HASTASININ ÂŞKI.Where stories live. Discover now