1

45 5 28
                                    

1. Bölüm /Dilek


"VERA!"

Adımın eşsiz çağrısı...

O kadar çok seviyordum ki keşke dünyadaki herkes beni tanıyıp adımla seslenseydi.

Kırmızı bir çift pabuç öyküsüyle büyümüştüm. Zihnim, sanki sadece bu anı canlandırmak için yaratılmıştı. Yaşlı bir kadının, uzunca yıllar önce aldığı müthiş dans ayakkabılarının öyküsü... Ne zaman dalıp gitsem on yedi yaşında, oldukça güzel bir kızın ayağında kırmızı topuklu ayakkabılarıyla, masallardan fırlamış gibi dans etmesi canlanıyordu gözümde.

Ölümünden biraz zaman önce, bana koruyucu aile olmak isteyen tatlı bir kadının anısıydı bu. Fakat o kadın, gelecekten gelen yaşlı Vera gibi hissetmeme neden oluyordu. O da çok seviyordu kırmızıyı, en sevdiği hayvan da benim gibi tilkiydi. Bayılırdı tarçınlı süte, en sevdiği gün çarşambaydı.

Sanırım biri ölürken, dünyada yeri boş kalmasın diye bir diğeri doğuyordu. Suç ortağı bir benzerlikle...

"Vera, buraya bak!" camdan dışarı baktığımda ormanda sırayla dizili ağaçları görmek istiyordum. Elindeki kalemle tahtanın üzerinde ritim tutan kadın, odağı kendine çekmeye çalışıyordu. İstediğim şey tahtaya bakıp hiçbir şey anlamadığım sayıları görmek değildi. Tek isteğim, yaprakları tek tek kıvrılan ağacı okşayan rüzgarların üstüne bırakmaktı kendimi.

O ormana hiçbir zaman girememiştim. Anıldığı yer deniz olan bir martının, denize hiç dokunamadan ölmesi kadar saçmaydı bu durum. Dünyadaki her şey bizim için yaratılmıştı ama bizden daha önce doğan ya da daha güçlü olanlar birkaç metre demir telle elimizden alıyordu hakkımız olanı.

Ağaçların çevreleyerek sahne oluşturduğu o yerde dans ettiğim an gözümde canlanmıştı. Hayır, daha önce böyle bir şey yaşamamıştım fakat yaşamak için başkalarının da görmesi gerekmezdi.

Çocukken sadece duyarak hayran olduğum bir çift kırmızı ayakkabı ayağımdaydı. Doğada yaratılan her şeyin çıkardığı o ses birleşip bana dans müziği oluşturuyordu. Çalıların arasından beni izleyen alev kuyruklu çekici bir tilki, kalbimin hızlanmasına sebep oluyordu kavalyem rüzgardı şimdi. Elimi dahi tutarken korkanlara inat, sarıp sarmalamıştı beni. Görüyordum... Herkesin bir gün bu ezgiyi duyacağını ve benimle birlikte dans edeceğini biliyordum.

Ay'ın ışığı vardı beni aydınlatan, bunun için yapay ışıklara ihtiyacım yoktu. Işığımı doğuştan almıştım. Biliyordum.

Kopmuştum. Dersin sonlarıydı artık. Korkak fısıltı, kalabalık bir uğultu olduğunda dikkatimin dağılması sonucu sonunda sınıfa dönmüştüm. Okulu ziyarete gelecek birinden bahsediyorlardı. Birkaç kişinin daha ne konuştuğunu anladığımda fikrim değişmişti. Okul değil şehri ziyarete gelecekti. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Dudaklarına odaklanmıştım, en dış köşede oturanın bile ne dediğini okuyordum "Okul tekrar turistik alan olacak." gözlerim kısık, tüm dikkatim ondaydı. Bu yaptığımdan korkardılar. Gözlerini üstüne dikmiş biri tarafından izlenmek bence de korkunçtu "Son zamanlarda akıl hastanesine ondan fazla hasta başvuru yapmış fakat hiçbiri zihinsel bir hastalık taşıyor gibi durmuyormuş." illaki öyle olmalıydı.

Bir insanın en hassas anlarında dahi onu çıldırtıp sonra suçu üstüne yıkanlar tedavi olacak değildi ya. Haber başlıklarında dahi hep aynı manşet "Cinnet geçirdi..." o boyuta gelene kadar ne yaşadığını kimse bilmiyordu. Tabii bir cinnet geçirecek hasta adayı olduğum için de bu şekilde düşünüyor olabilirdim. Sonuçta böyle bir hayatta anormal sayılacak cinsten olup da normal yaşayamazdım değil mi?

ISSIZ AYIN ÇOCUKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin