favorite ex.

52 17 40
                                    

**ilk bölümler sizi sıkmayacak kısalıkta olacak. Sonrasını zaten biliyorsunuz..

Ve arkadaşlarını öptüm çünkü arkadaşların onu öptüğünü söyledi..
Sen benim en iyi gecelerimdi ve en kötü kavgalarımdın.

            Sen benim en iyi gecelerimdi ve en kötü kavgalarımdın

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


❆ ❆ ❆ ❆ ❆ ❆

EDINBURGH//OCAK

Şehrin etrafını saran, dağ zirvelerinden gelen soğuk rüzgarlar, kitap dükkanın eski tahta kapısının arasından sızıp etrafımıza öbeklenmişti. Öyle ki soğuk hava sanki birinin kudretli sesi gibi kulak içlerime doluyordu.

Parmaklarımın arasında tuttuğum kitap birazdan alev alıp küllere dönüşecek ve bu soğuk sesi kulaklarımdan kesecek gibiydi.

"Sen iyi misin, Elery?" Jasper az önce elinden çekerek aldığım kitap hala oradaymış gibi bir eli havadayken sordu. "Seni kızdıracak bir şey mi söyledim?"

Cevap veremedim."Bu kitap ne zamandır sizde?" dedim, tüm bedenime nispeten titremeyen sesimle.

Yaşlı adamda aynı arkadaşlarım kadar şaşkın bakışlarının arasında, "Bay Gyllenhaal," diye başladı. Soyadı dahi bedenimi öylesine titretiyordu ki, bir hayalet misali uzanan Octavia'nın ince parmakları, titrek kollarımdan birini sıkı sıkıya tutmasa bayılacaktım. "Bay Gyllenhaal geçen yaz bıraktı. Başka bir kopyası yok ve henüz tamamlanmamış. Elinden çıkarmak istediğini söylemişti."

Dükkanda bir nefes daha alamayacağımı analdığım an, titrek ayaklarımı direkt olarak kapıya yönlendirdim ve diğerlerinin beni yalnız bırakacağını bilerek koşar adım dışarı çıktım.

Kitabı kolumun altına sıkıştırmıştım, fakat her adımımda gittikçe ağırlaşıyor, bir süre sonra sanki kolumu koparacakmışçasına varlığını hatırlatıyordu. İtalya'daki kapı komşum.

Taş köprünün girişine vardığımda, sıcak bir yerden geldiklerini belli eden yanık tenleriyle, durmadan etrafı çektikleri için çıkan kamera sesleriyle turist kalabalığını gördüm. Onları geçmeyi planlıyordum ancak kitap öylesine ağırlaştı ki; köprüye yığılıp kaldım ve insan kalabalığı ilgisini tarihi binalardan uzaklaştırıp bana yönlendirdiği an, kamera seslerinden de yoğun bir hıçkırık dudaklarımdan kaçtı.

❆ ❆ ❆ ❆ ❆ ❆

Sabah beş civarı tüm kasaba tekrar, alışmam gereken sessizliğine bürünmüştü. Jasper'ın bahçesini çevreleyen çitlerin deniz manzarasına hakim yerinde öylece dikiliyordum. Güneş maviliği yaran pembesiyle doğuyor, gözümle görebildiğim her şeyi bir peri masalından çıkmışcasına aydınlatıyordu.

Denizde, ufkun derinliklerinde belli belirsiz doğan güneşin rengi, bir an için masanın üzerine bıraktığım kitabı aydınlattı. Şimdi olduğum yerden ona bakarken ruhumla duyduğum, yavaş ritimli, kudretli sesiyle tüylerimi diken diken eden, siyahla sarılı belanın varlığını hissedebiliyordum.

İşte o zaman, hava ılıklaşıyordu. Piero'ya dönüyordum adeta.

Ev terliğinin sardığı ayaklarım ona yönlendiğinde, ilk önce kokusunu duyabilme umuduyla kapağını burnuma dayadım ve derince bir nefesi ciğerlerime değin çektim. Saatlerdir omuzlarımda duran battaniye ıslak çimenlerin üzerine düştü, artık sadece siyah elbisemle kalakalmıştım. Piero'nun aksine dolabımda beyazlar, sarılar, çiçek desenleri yoktu. Tenime değen azami derecedeki güneş çillerimin varlığını hatırlattı.

Kitabın ilk sayfasını açtım.

"Hayatımın en aydınlık, en ücra köşelerinde, en neşeli zamanlarını inşa eden kadına ithafen..."

Daha kitabın ilk sayfasına geçememişken, birkaç gün önce evden atıldığım için evine yerleşmek zorunda kaldığım -kesinlikle geçici- Jasper'ın tok sesi, renk paletimdeki karanlık tonları hatırlatmak istercesine bahçede yankılandı, "Sabahın beşinde, yarı çıplak bir şekilde bahçede ne yapıyorsun Elery?" kahverengi gözleri donuktu, dün gece içkiyi fazla kaçırmış olmalıydı ki gövdesi bir ileri bir geri sallanırken camdan düşecek gibi hareketler sergiliyordu.

"Kitap okuyorum, görmüyor musun?" elimde tuttuğum beyaz kapaklı kitabı sanki o göremiyormuş gibi daha da fazla havaya kaldırdım.

Çıplak bedenini aşağı sarkıttı, "Görebiliyorum fakat anlam vermekte zorlanıyorum. Eminim kitap okumaktan daha fazla verim alabileceğin saat dilimleri vardır." neredeyse denizleri aşacak bir sesle bağırmıştı.

"Gerçekten," hemen bacaklarımın dibinde duran battaniyeyi alıp yeniden omuzlarıma sardım, Edinburgh soğukları hafife alınamazdı. "Kitap okumayı sevseydin, seni şaşırtmak daha zor olurdu Jasper."

"Ne bu gürültü?!"

Belkide varlığını ilk kez fark ettiğim yan evin bahçe kapısında kudretli bir kadın sesi duyuldu. Birkaç saniye sonrasında kapı açıldı, kırmızı benekleri olan uzun bir gecelik giymiş küçük kız koşar adım çimenlerin üzerine fırladı ve direkt olarak çitlerin evleri keskin bir çizgiyle ayırdığı yere geldi. Sarı bukleleri tokaların arasından fırlamış, daha çıkar çıkmaz soğuktan nasibini alan yanakları en tatlı pembeye çalmıştı.

"Jasper! Daha sessiz olacağına dair söz vermiştin," dedi, ansızın tanıdıklaşan o ses.

Sonunda küçük kız çocuğu gibi dışarı çıkmayı akıl edebildiğinde, gördüklerim mideme kramp girmesine, ellerimin titremesine ve bacaklarımın bedenimi taşımak konusunda yeniden savaş başlatmasına neden olmuştu.

Avena, üzerine alelacele giydiği belli olan sabahlığıyla öylece akordiyon kapının önünde dikiliyor, aynı benimkilere benzeyen şaşkın bakışlarıyla göz temasımızı sürdürüyordu.

"Flavia," dedi.

"Avena," diye karşıladım.

"Ah sen," dağınık saç tutamlarından birini beceriksizce kulağının arkasına sıkıştırmaya çalıştıysada başarısız olmuş, yine de kibarlıkla çitlere ilerlemişti. "Seni burada görmeyi planlamıyordum, Flavia. Ne güzel bir karşılaşma oldu."

Ne diyeceğimi bilemedim. Kibarlığını es geçemezdim. Soğuk ellerimi nispeten sıcak elleriyle buluşturdum ve ayırmadan hemen önce geçmişten böylesine alelade kopup gelen parçaya özlemle baktım.

"Ben," midem bulanıyordu. "Ben seni gördüğüme çok sevindim, Avena."

Ona sormak istediğim o kadar çok şey vardı ki! Onunla hiç benim hakkımda konuşmuş muydu? Bana karşı bir şeyler hissettiğini söylemiş miydi? Ben o gün dehşet bir acı ve hayal kırıklığıyla evden ayrılırken, Avena orada ne yapıyordu?

Ancak sadece susabildim. Ellerim ellerindeyken, aramızda onun küçük kızı gözlerine büyük gelen şaşkınlıkla bizi izliyorken, sadece sustum ve gözyaşlarımdan birinin yanaklarımdan süzülüp titreyen bedenimin üzerinde sıcaklığıyla gezinmesine izin verdim.

"Onu görmeye mi geldin?" sessizliği böldüğü, bu garip anı biraz da olsa yumuşattığı için memnundum.

Anlamadığımı belli eden bakışlarımla, "Kimi?" diye sordum kısaca.

"Jake. Jake'i."

O saniye her şey -bahçedeki her şey- bir anlığına dondu, sadece ben ve düşüncelerim hayatın normal akışına eşlik etmeye devam ettik. Yakından geçen gazeteci çocuğun sesi dahi bir fısıltı halini aldı. Adı nefesim ile dudaklarımın arasında yeniden, yeniden zikredildi adeta. Jake. Jake Gyllenhaal. İçimde beni yıllardır yiyip bitiren, sonum olmaya meyilli o aşkı yeniden uyandıran isim gittikçe büyüdü ve sonunda o soruyu sormama neden oldu,

"O,"

"O, burada mı?"

𝗆𝗒 𝗇𝖾𝗑𝗍 𝖽𝗈𝗈𝗋 𝗇𝖾𝗂𝗀𝗁𝖻𝗈𝗋 𝗂𝗇 𝖾𝖽𝗂𝗇𝖻𝗎𝗋𝗀𝗁. // gyllenhaal. Where stories live. Discover now