4

185 18 0
                                    


                     Arabamdan inip üstümü düzelttim. Bir iş görüşmesi gibi bakmayacaktım duruma. Ya da kazanmam gereken bir insan gibi. Beni tekrar isteyen onlardı ve hatta bu sefer Mert Hakan'ın kendisiydi. Tek bir hakarete veya küfüre bu sefer sessizlikle karışılık vereceğimi düşünmüyorum. Hem ayaklarına çağırıp hem beni aşağılayamazlardı. Gerçi o pek bir yere kımıldayamazdı o yüzden onun için söylemiyorum ama, menajeri bu duruma bir çözüm bulup el atabilirdi.

Arabanın içine uzanıp çantamı aldıktan sonra kapıyı hızlıca kapatıp derin bir nefes aldım. Eninde sonunda dönmüştüm işte bu işe . Hiç içime sinmemiş, hiç istememiştim. Ne yeminler etmiştim oysaki. Ama şimdi işime geri dönüyordum işte. İstemeye istemeye buraya gelmiştim. Ne ricaları, ne teklifleri geri çevirmiştim. Ta ki Gökhan Hoca araya girene dek. Kıramayacağım tek kişi oydu ve hayat sanki bunu biliyormuş gibi imkansızı yapıp Gökhan Hocayla beni tekrar konuşturmuştu.

"Sedef!" Tanıdık sesi duymamla kafamı kaldırdım. Kapının önüne çıkmış olan Tamer bana bakıyordu. Yüzünde mahçup bir ifade vardı. Onun yerinde olsam bende mahçup olurdum gerçi. Buraya kadar gelmiş olmam, onun sesini telefonda ilk duyduğumda kapatmamam mucizeydi. Aklımdaki düşünceleri bir kenarı bırakıp olağan duruma odaklanmalıyım. Böylece zaman daha hızlı geçer.Okulda da sıkıcı derslerin olduğu günlere de böyle bakmazdım. Ne dersi olduğunu bilir ama düşünmezdim. Bu yüzden gün daha akıcı geçerdi. 

Elimdeki araba anahtarıyla arabayı kilitlerken Tamer'in yanına doğru yürümeye başladım. Hevesli değildim, o da bunu biliyordu. Tek rica bana gelmemişti bundan da eminim. Mert Hakan'ı ikna etmek için ne diller dökmüştü acaba. Ya da aklını ne başına getirmişti çok merak ediyorum.

Tamer'in yanına geldiğimde Tamer yavaşça gülümsedi. "Çok teşekkür ederim." Ağzından ilk dökülen cümle bu oldu. Ellerini cebinde tutuyor, mahçupluğunu sanki görmemi istiyordu. "Mert çok çabuk parlar, ama pişman da olur hemen. O durumuna sinirlendi, sana değil. Onun adına da teşekkür ederim. Tekrar geldiğin için çok teşekkürler." Onu bir kafa sallamasıyla onayladığımda derin bir nefes aldı. Gelmezdim aslında ama Gökhan Hoca'nın hatrı için gelmiştim işte. Onun ricası olmasa gerçekten gelmezdim. Meraklı değildim zaten, bana kalsa evden bile çıkmazdım. 

Konuşmayacağımı anlamış olacakki cebinden çıkardığı eliyle kapıyı gösterip; "İçeri girelim mi?" Kafamı sallayıp içeri doğru bir adım atarken o arkamda durup önce benim evin içerisine girmeme müsade etmişti. Fizyoterapi için çok fazla eve gittiğim zamanlar olmamıştı. Eskiden genelde hep klinikte veya hastanede hallederdim. Ama dediğim gibi işte.. eskiden.

"Annecim yemin ederim iyiyim." Boğuk gelen sesleri işitmemle Tamer bana yolu göstermek için kapıyı kapattıktan sonra hızlıca önüme geçip önden ilerlemeye başlamıştı. İkimiz yürümeye başladığımızda içeriden gelen homurtuları duyabiliyordum. "Doktor da gelip bakacak zaten- Anne hayır- Lütfen gelme bak iyi olacağım diyorum." 

Salona Tamer'in arkasından girdiğimde onu geçen gün gördüğüm pozisyonun aynı şeklinde gördüm. Sanki hiç yer değiştirmemişti. Gözleri gelen sesle bize kaydığında doğrulmaya çalılmış, yardımına ise Tamer yetişmişti. Elimi sallayıp buna gerek olmadığını belirtirken Tamer hızlıca Mert Hakanın kolunu tutmuştu. "Oğlum delirdin mi? Napıyorsun?" 

Mert Hakan acıdığını belirten bir yüz ifadesi takınırken Tamer'e tutunup eski haline geçti. "Anne gerçekten- Anne ağlama iyiyim." Gözlerimi özel bir konuşma olduğunu düşündüğüm için Mert Hakan'ın üzerinden çektim. Önünde yine cips ve patlamış mısır duruyordu. Bu adam futbolcu değil miydi? Bu abur cubur sevdası neydi? 

Elim istemsizce başıma giderken çantamı bulduğum ilk koltuğa bıraktım. Ardından paltomu çıkartıp yine koltuğa bıraktım. Gözlerim amerikan mutfağa kaydığında Mert Hakan hala telefonda dolaşıyordu. Evi ondan izinsiz incelemek kabalıktı belki de ama başka nasıl vakit geçireceğimi bilmiyordum.

Mutfağa gidip ünitede olan elmalardan birini elime alıp hızlı bir şekilde yıkadım. "Geldiğin için teşekkür ederim." Mert Hakanın sesini direkt olarak bana karşı duyduğumda boğazımı temizleyip ona doğru döndüm. Ona doğru ilerlerken Tamer biraz gerilemişti. "Biliyorum sert çıkıştım, ağzımdan istemediğim laflar çıktı." Başımı iki yana sallayıp ona daha çok yaklaşırken derin bir nefes aldım. Beni burda istemişti değil mi? İkinci kez ayağına gelmişken beni reddetme şansı yoktu. 

Kucağında duran iki kaseyi hızlıca önünden aldım. İkisi de tıka basa doluydu. Bunları bir daha yemeyeceğine emin olacaktım. Tabakları Tamer'e uzattığımda ikisinin de yüzünde anlayamadığını belirten bir ifade vardı. "Özürünü ve teşekkürünü duymak için gelmedim buraya. Beni istedin değil mi? İşte.. burdayım. Bir şeyi çok yemek istiyorsan artık meyve yiyeceksin." Eline elmayı tutuştururken Tamer'e döndüm.

"Alışveriş listesi hazırlayacağım. Evdeki yiyeceklerin birkaçını gözden geçireceğim. Alınması gerekenleri alabilecek birisi var mı?" İkisi birbirine şaşkın bakışlarla bakarken Mert Hakan'ın hala elindeki elmayı öylece tuttuğunu gördüğümde boğazımı temizledim. Gözleri bana döndüğünde elindeki elmayı çenemle gösterdim. 

"Sakatlanman sağlıksız besinler tüketebileceğin anlamına gelmiyor. Fizyoterapi için eşya almana gerek yok bende var.. zaten tek seninle ilgileniyor olacağım için sende kalabilir." 

"İhtiyacın olmayacak mı?" Tamer sorduğunda kafamı iki yana salladım. Bir daha kullanacağımı düşünmüyordum zaten. Elime bile almam sanıyordum ama.. hesapsız bir şekilde ortaya gelen çıkılmaz bir sokağa girmiştim. 

"Yarın fizyoterapine başlarız ama bugün.. yemekleri halledelim. Emrivaki sevmediğinin farkındayım, bende sevmem. Ama mecbursun." Tamer'e elimle gel işareti yapıp onu arkama takarken mutfağa ilerledim. Bu adamla işim çoktu ama, onun da benden çekeceği vardı sonuçta.

Evinden gözlerimi ayıramadığımı o an fark ettim. Müthiş bir evdi. Tam bir zevkle, aşkla döşenmişti sanki. Mert tatlım evin olay tadını çıkar. 

Tamer benden önce mutfağa geçip dolabı açınca adımımı yavaşlatıp ona geri döndüm. O zaten kafası karışmış bir şekilde beni izliyordu. "Tabii.. bir mahsuru yoksa?"

Ağzıma geleni söyleyip çocuğu dumur ettikten sonra ben diye abla.. Olamazdı gerçi. Çağırmasaydı o zaman, madem mahsuru var başında çağırmasaydı. 

Mert kafasını iki yana sallayıp elmasından bir ısırık alırken gülümsedim. Eliyle mutfağı gösterip elmasını yemeye başladı fakat yüzünü ekşitmesi bir saniye bile sürmedi. Onca elma arasından tek yeşili ona vermiştim. "Afiyet olsun." Ona gülümsediğimde yüzünü toparlayıp kafasını salladı. Çok ekşiydi sanırım  "Kolay gelsin." dedi istemeye istemeye. Neye üzüldüğünü anlayamamış olsam da gülümsemeye devam ettim. Ben arkamı dönüp mutfağa ilerlerken ise o kumandayı eline almıştı.



Hai finito le parti pubblicate.

⏰ Ultimo aggiornamento: Feb 18 ⏰

Aggiungi questa storia alla tua Biblioteca per ricevere una notifica quando verrà pubblicata la prossima parte!

𝟖. 𝘮𝘦𝘳𝘵 𝘩𝘢𝘬𝘢𝘯.Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora