-2-

48 17 3
                                    


Medyayı açarak okumanızı tavsiye ederim :)



بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

III.
Yaşanmışlıklarla geçen bir hayatı vardı ama onun kabüllendiği tek şey geçiyor oluşuydu...

Sahip olduğu ruhu korumaya çalışırken bedeninden dahi olmaya razı gelmişti yüreği, lakin mantığı ona farklı şeyler söylemek belkide göstermek istiyordu. Gerçeklerle dolu yaşanmışlıkları zihninde taşıyan ve kaybedeceği tek varlığını ruhu olarak kabullenmiş biri, zihnini bastırmayı tercih ederek, zorlukların altında ezilmiş bedenini kolaylığa çıkarmayı düşleyerek hata yapıyor sayılmazdı. Belki kolaylığı, yaşanmışlıkları göz ardı ederek ve yaşayacağı onca şeyi reddederek değilde, ümid ederek bir çıkış yolu bulabilirdi.

Onun hatası bu yolun daha başındayken aramayı reddetmesi değil, yolun sonunu görmeyi bir mucizeyle beklemeseydi...

İnanmadığı yaratıcısı mı yoksa evren dedikleri saçmalık mı, hayatında onu görmezden gelmeyi bırakarak istediği mucizeyi vermişti yoksa, o mu kalbinin ritmini değiştirende, yaşadıklarına ve yaşayacaklarına bir şans vermek için bahane arıyordu?

Her ne olursa olsun, bu zamana kadar yalanlarla perdelenmiş güneş misali gözleri, yalanda olsa mantığını sersemleştiren gecenin mucizesinden kendini alıkoymak istemiyordu...

Aciz tabirini bütün insanlara uygun görecek kadar kapsamlı ve küçümseyici bulurken, onun gecesindeki aciziyeti (gözleri) farklı olarak bıkkınlık ile karşılamamış, aksine yüreğindeki atışın sebebini, gecesindeki mucizeye ve aciziyete teslim etmişti. O kalbinin ritminide, zihninin iradesinide unutarak bu karara varmıştı.
Lakin onun teslimiyetinin bir acize değil rabbine, yaratıcısına olması gerektiğini düşünüyordu mucizesi...

Onun, kalbinin ritmini ve zihninin iradesini teslim ettiği mucizesi, rabbinden geldiğini ve yine ona döneceğini bir an bile aklından çıkarmazken, teslimiyeti geçici güzelliğe, yanlışa olan ise ancak kaygı güderdi...

Onların kavuşmalarına olan engelleri gecenin inancını ve imanını tam yapacak sevdaya karşı olmasıyken, gündüzün zihnini ve kalbini sahibine değilde sahip olduğu mucizesine teslim etmesiydi...

Yıllarca dokunmadığı ve bir köşeye attığı, fotoğrafa bakıyordu şimdi. Nede mutluymuş o zamanlarda her şeyden bir haberken... çerçevesinin bir parçası kopmamak için çabalıyormuşçasına elinde sarkıyordu. 'Tıpkı anne ve babasını unutmak için çabaladığı gibi' diye düşündü genç adam. Normalde sabırsız ve dayanılmaz tavrına uyarcasına koparıp atması gerekirdi çerçevenin kırık köşesini, sonra belkide kötü duruyor diye bütün çerçeveyi çıkarır fotoğrafı tekrar hafızasından silmek için eski bir kitabın unutacağını bildiği bir sayfasının arasına sıkıştırırdı. Ama öyle yapmadı genç adam. Yüzüne yüreğinden daha temiz bir tavır takınırken usulca başını fotoğraftan kaldırmadan bu dağınıklığın içinde bile eski kitaplarının kapaklarını yapıştırmak için kulladığı yapıştırıcıyı bulup küçük ve dağınık salonuna gidip az çok sökülmüş koltuğuna oturarak kopan parçayı içleri kesiklerle, eklemleri yaralarla dolu eline yakışmayacak türden narin bir şekilde tuttu ve bitmek üzere olduğu yapıştırıcıyı usulca sürdü.

İşi bitince bir şaheser ortaya koymuşçasına sevinerek hızla ayağı kalktı. Senelerce görmemek için oraya buraya sıkıştırıp, atmaya kıyamadığı bu fotoğrafı nereye yerleştirse diye kollarını öne doğru uzatmış kendi ekseninde dönüp duruyordu. Halini sorgulamıyordu. Bu zamana kadar hep öyle yapmıştı da ne olmuştu? Kendi halinden geçmişti...

Aciz...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin