16

314 72 153
                                    

Harry, tek kelime etmeden oradan ayrıldıktan sonra evine geri dönmüştü. Kafası hiç de dersi kaldıracak hâlde değildi o an. Düşüncelerle meşgul ettiği zihninin odağı, elbette ki Louis William Tomlinson'dı.

Utanmış ve gururu incinmiş hissediyordu.

Ona, onu öpmek istediğini söylerken epey bir cesaret toplaması gerekmişti. Cesaretini kırarken biraz olsun tereddüt etmeyen adama karşı kinlenmekte pek bir sorun görmüyordu.

Çalan telefonunu görmezden geldi, her kim arıyorsa sonra tekrar arayabilirdi. Çünkü morali şu an alt-üst olmuşken konuşabileceğini sanmıyordu.

Louis Tomlinson, kendisini sandığı kadar kusursuz değildi. Ya gerçekten bir yanlış anlaşılmaya kurban gitseydi ne olacaktı? O zaman bu hareketleri tolere edemezdi işte.

Ya da eder miydi?

Kafasını hızla iki yana sallayıp bu düşünceden kurtulmaya çalıştı. Kalçası hâlâ cayır cayır yanarken bu pek de mümkün değildi aslında. Şu her zaman görmezden geldiği, içten içe sade hayatıyla dalga geçtiği adam resmen kalçasını okşamıştı.

Evet, Bay Tomlinson açıkça ona dokunmuştu.

Hem de okul yolunda olmalarını umursamadan, cesur bir şekilde. Sanırsa o da gösterdiğinden fazlasıydı. O zaman Harry neden onun hakkında böyle düşünmüştü? Ya da neden öyle düşünmek için kendini zorlamıştı?

Bunda Bay Tomlinson'ın da payı büyüktü aslında. Öğrencileriyle ders dışında asla muhatap olmayan, donuk ve soğuk bir adamdı o. Diğer hocalar kendileriyle şakalaşır, Harry'yi oldukça severlerdi. Hatta ilgisini oldukça yoğun şekilde gösteren birkaç hoca bile vardı kendisine karşı.

Ama o, bırakın kendisini başkalarını bile umursamıyordu. Her zaman, herkese karşı mesafeli davranmıştı. Fakat kendisine sokuluşu, yüz ifadesi, kısık ve büyüleyici ses tonu, Harry'nin aklını epey karıştırmıştı.

Neden yaptığı gayet açıktı. O an ciddiye alsa bile, sonradan kendisini yemlemeye çalıştığını bizzat Bay Tomlinson göstermişti. Üstelik az kalsın başarılı da olacaktı.

Her zaman mesafeli davranan bir adamın o yönünü görmek epey cezbediciydi. Ya da Harry, gizemin cazibesine kapılan ahmaktan başka bir şey değildi.

Salonunda otururken telefonu tekrar çaldı. Başta görmezden gelse bile, sonradan önündeki kısa bacaklı masadan telefonunu alırken Zayn'in aradığını görmesiyle yanıtladı.

"Neredesin?" diye soran Zayn'le derin bir soluk bıraktı Harry.

"Evde."

"Neden?"

Önce dudakları aşağı doğru büküldü, sonra gözleri doldu ve dudaklarından bir hıçkırık firar etti. Yeşil gözlerinden inci taneleri gibi dökülmeye başlayan gözyaşlarına engel olamadan ağlamaya başladığında, "Hey," dedi Zayn hattın öbür ucundan. "Bana ağlamadığını söyle lütfen, Harry."

Harry bir kez daha hıçkırdığında, "Tamam, ağlama geliyorum," demişti Zayn.

"Gerek yok," dedi Harry de gözyaşları arasında güçlükle konuşup.

"Hadi ama."

"Gerçekten..."

"Sana sormadım."

Telefon kapandı. Kapanan telefona çenesi titrerken odaksız gözleriyle baktı ve sonra yanına fırlattı. Bay Tomlinson, boyunu metrelerce aşan bir okyanustan farksızdı ve adımını attığı ilk anda onu boğmaya kalkmıştı işte.

Fake Account// Larry StylinsonWhere stories live. Discover now