(11) Kırmızı 7.

19 8 51
                                    

Yiğit

Bu sefer de aynı sonlandı bir araya gelmemiz. Her yan yana gelişimizde birimize zarar geliyordu. Ölümden dönmeler, kurşun yemeler, patlamalar falan filan vesaire. Tek fark bu sefer ben ucuz kurtulmuştum. Silahı kafama fırlatmak yerine tetiğe basıp beni vuradabilirdi. Bunu düşündükçe soruyorum kendime "Neden ateş etmedi?". Kıyamadı mı desem acıdı mı desem yoksa seviyor diyip şımarsam mı bilemedim.

İntikamcı biri olarak onu ölü sandığım o iki haftanın acısını ondan çıkarmam gerekiyordu. Ben onsuz bir hayatta ne kadar başarılı oldum ki şimdi o bensiz devam edebilsin. Aslında Zehirle çok zıt bir yanımız vardı: O aydınlık sanılan karanlığı ateşi ile yakıyordu, ben ise karanlık sanılan aydınlığı. Evet, herkes bir polis olmama rağmen kötü işlerde parmağım olduğunu düşünüyordu fakat bu doğru değildi. Insanların düşündüğünün aksine işime son derece sadıktım. Bu gerçeği Zehiri hapse atmamam bile değiştirmiyordu çünkü benim olduğu gibi devletin de onun gibi suçlular için özel planları vardı.

Gizem ve benim görev işlevi biraz farklı çalışıyor kimse bilmesede. Polisler arası akbaba gurubuna dahiliz her ne kadar bu isim tıpta kullanılmasa da. Bizleri filmlerden dizilerden veya kitaplardan bilenler bize ajan derler ama tam olarak öyle değiliz. Zehirin dediği gibi sivil polis de değiliz lakin. Anlatması da anlaması da çok zor bir şey. Ajan kelimesi bile akbaba kelimesinden daha iyi açıklıyor görevimizi.

Bazı suçlular nasıl bir seviyeye vardılarsa artık yakalanamıyorlar. Peki sizce düşmanı yenmenin en kolay yolu nedir? Onları aklayıp dostumuz yapmaktır.

Yenemediğin düşmanı dostun yap demiş amirimiz.

İşte Gizem ve benim yaptığım da tam olarak bu. Ufuk ve Zehir onları hapse tıkamayacağımız kadar deneyimli ve gözü kara. Onları demir parmaklıklar arasına koysanız bile özgürlükleri için kendi kanlarını dahil çok kan dökülür. Ufuk uyuşturucu bağımlısıydı ve arkasında Zehir vardı ve bu onu güçlü kılıyordu. Zehir kendi için yapmayacağı fedakarlıkları manevi abisi için yapardı ve bu tehlikeyi üzerine alırdı. Aynı zamanda Ufuk satmıyordu bile. Sadece alıyordu ve çoğu satanları ifşalamadığı için suçlu durumuna düşüyordu. Bir zamanlar Zehir için bu takası da o yapıyordu. Kendinden başka bir Zehire zararı vardı o da zaten Zehir kendi kendini zehirlemeye alışık olduğundan kaynaklanıyordu.

Şimdi Ufuk daha önce kendi gittiği yoldan gidenleri daha iyi tanıdığı için uyuşturucu kaçakçılarını yakalaması daha kolay oluyordu. Evet hatasından dönmesi sonucu çırak polis konumuna ulaşmış ve bir iş sahibiydi. Aynı zamanda bana da Zehir davasında yardımcı oluyordu.

Bu çete diye adlandırılan fakat aslen sadece Türk polislerinin İtalya'ya kaçan kendi suçlularını yakalaması için görevlendirilen ve İtalya devletinden bunun iznini alanlar, burada pek küçük olmayan bir arazi de toplanmış olarak kaçak suçluları topluyorduk. Işin yoksa git Fransa'daki İtalya'daki suçluları topla! Ulan vatan millete hayrımız olsun diye polis olduk sürtük gibi yabancı ülkelerde gezgin müstakbel mahkumları arıyoruz! Bizim ülkede yasadışı yapmadıkları iş kalmadı bir de üstüne elaleme bizim milletimizi rezil ediyorlar olacak iş değil!

Bu insanların Fransa ve İtalya ile alıp veremedikleri şey ne ya birisi bunu açıklasın çünkü anlamak istemiyorum.

Evet yine çok mantıklı. (!)

Şuan hangi birine üzüleyim onu da bilemedim çünkü yine onu kırdım. Yine kandırdım, yine yıkacağım o yıkılmalara doyamayan Zehiri. Çok isterdim bende onu mutlu etmeyi, gülüşüne alışmayı ve onun acı içinde değil huzur içinde attığı kahkahaları duymayı. Çok isterdim o ince bileklerindeki bıçak izlerini silmeyi tıpkı ilaçların onun aklından geçmişi sildiği gibi. Uyuşturucu son evresine ulaşmadan önce ona evlilik teklifi etmiştim oysaki. Biz tam mutlu olacakken hayat bizi yine ayırmanın peşindeydi.

Internet MafyasıWhere stories live. Discover now