22. Bölüm -Tül Perdenin Arkasındaki Gerçekler-

5.2K 667 159
                                    

Lütfen bana instagramdan da destek olmayı unutmayınnn --- kullanıcı adım tug.cesrgl

Sabah yağan yağmur sonrası gökyüzü masmavi görünüyor, beyaz bulutlar pamuktan birer yatak gibi gökyüzünü süslüyordu. Terasın açık kapısından esen rüzgar camı kapatmak yerine dekoratif duran mercan rengi perdeyi havalandırıyor, bahçenin kokusunu oturduğum koltuğa kadar taşıyordu.

Gül, ıslak toprak ve ağaçların kendine has kokusunu taşıyan serin rüzgarı içime çektim. Sanki içime çektiğim hava değil, yaşamın özüydü. Gün o kadar güzel ve büyüleyiciydi ki bir an olsun yaşadığım sorunları unutmuştum. Son konuşmamızdan sonra Jason'ın odaya gelmediği gerçeğini düşünmek bile istemiyordum. Hayat sakin bir halde aktığında olağanüstü güzellikle çevrili olduğuma odaklanmaya çalıştım.

Elimdeki fincanı dudaklarıma götürüp büyük bir yudum aldım. Dün Jason ile yaşadıklarımdan sonra midem durmadan bulanıyordu. Bu yüzden ılık ve ballı bir süt içiyordum. Üzerinde gezinen gül yaprakları süte ayrı bir tat katıyordu. Sanki geçip giden yaz mevsimi ellerimdeki fincanın içine sığmıştı.

Serin bir rüzgar perdeyi çılgın bir dansa tutturduğunda üzerimdeki şalı düzelttim. Odanın içinde şömine yanmaya devam ediyordu. Terasın kapısını hava soğuk olmasına rağmen açmıştım çünkü odanın boğucu havası nefes almamı zorlaştırıyordu. Endişe ve korku bazen boğazınızı sıkan bir elden farklı hissettirmiyordu. 

Odada yalnızdım. Rose dışarı çıkmamız için gereken hazırlıkları yapmak amacıyla yanımdan isteksizce ayrılmıştı. İsteksizdi çünkü keyfimin olmadığını biliyordu. Her zaman yüzümdeki maskeyi sabit tutamıyordum. Ben sarayda yetişmiş bir insan değildim. Her ne kadar ona iyi olduğuma dair teminat versem de bana inanmadığını biliyordum. Sonunda isteksiz bir halde gittiğinde odada yalnız kalmanın keyfini çıkarabiliyordum. 

Jason'ın son söylediği sözler ve ifadesi gözlerimin önünden gitmiyordu. O haklıydı, ben de saraydan kaçmak için onu ve sarayın sağladığı yararları kullanıyordum. Nedense o söyleyene kadar bunları görmemezlikten gelmeyi tercih etmiştim. Aslında benimde ne kadar çıkarcı bir insan olduğumu göstermek istemişti. Bu yüzden artık ona kızdığım zaman şartların nasıl olduğuna da bir bakmam gerekecekti.

Şartlar bazen bizi istemediğimiz noktalara götürüyordu.

Jason'ın yaş balosuna beş gün kalmıştı. Jenina'nın ona yakın olmaya çalışması hala umutlarının var olduğunu gösteriyordu. Kadını bir şekilde oyalamaya çalışıyor olmalıydı. Ne yapmaya çalıştığını düşünmek istemiyordum. 

Elimdeki fincanı masaya bıraktığımda çıkan ses, şöminedeki odunların sesine karıştı.  Koltuğumdan kalkarken ne kadar kaçınmak istesem de düşüncelerim Jason'daydı. Kralın odasına fazla hizmetçi girmiyordu, mahremine önem verdiğinden mi yoksa başına bir şey gelir endişesi ile mi bu kadar tedbirliydi bilmiyordum. Tek bildiğim hayatının hiçte göründüğü kadar kolay olmadığıydı. 

Bunları düşünmek beni yoruyordu ve ben bana verilen ikinci hayatın kıymetini bilmek istiyordum. Bir kere ölüm beni almıştı, bunun bir daha olmasına izin vermek istemiyordum. 

Kendime şunu sormalıydı; İkinci bir hayatı, kendini her şeyden önce düşünen bir adamın ardından üzülmek için mi kazanmıştım?

Üstelik bu hayatı yaşayabilmek için geride bir hayat bırakmıştım. Ailemi düşünmeye çalıştım. Yüzlerini hatırlamaya çalıştığımda kaşlarım çatıldı. Neden yüzleri bulanık hatırlıyordum ki? Gözlerim yaşlarla dolarken annemin gözlerini düşündüm ama hayır, hatırlayamıyordum.

Kral'ın Karısı +18Where stories live. Discover now