Serendipity 8

76 44 198
                                    



"Perişan bir hâldeyim fakat içimde kendimden bile sakladığım bir umut var."

-Sabahattin Ali

Evet her yeniden doğuş, bir bitişin ardından geliyordu. İnsanoğlu paramparça olmadan toplanmayı bilmiyordu. En güçlü versiyonunuzla tanışmanız için, her şeyinizi kaybetmeniz gerekiyordu. Ben artık her şeyini kaybetmiş ve bundan sonra kazanacaklarıyla yetinmeyecek bir kızdım. Hayat bana şans vermiyorsa oturup dilenmeyecektim. Ben kendi kendimin çıkış biletini kesecektim. Sınırlarımı bilmiyordum, ama sınırsızlığa oynayacaktım. Madem bu hayat bir oyundu kartları ona göre oynayacaktım.

Dün geceden beri hiç uyumamıştım. Sabaha kadar babamın yaptıklarını araştırmıştım ve her öğrendiğim bilgiyle üstümdeki ağırlık artmıştı. Yıllardır babamı işinde başarılı bir yazılım mühendisi zannederken aslında çok daha farklı biri olduğunu öğrenmiştim. Meğer yaptığı çalışmalar sıradan yazılımdan ziyade çok daha farklı amaçlara hizmet ediyormuş.

Yaptığı yazılımlar kendi silahlarımız ve savunma sistemlerimiz için değil, hali hazırda olan düşman ülkelerin savunma sistemlerini ve saldırı sistemlerini ele geçirmek üzereydi. Gördüklerim karşısında şaşkınlığımı gizleyemiyordum. Babamın düşünceleri o kadar farklıydı ki milyarlarca dolarları yada euroları harcayıp füze geliştirmeyi 6. 7. Nesil savaş uçakları üretmeyi değilde, düşmanlarımızın ürettiği kendi silahlarını yine onlara karşı kullanmayı hedefliyordu. Gözlerim geceden beri ekrana bakmaktan dehşet acı verirken diğer tarafta ağrıyan başım beni hepten mahvediyordu.

Yorgunlukla oturduğum çalışma masasından destek alarak kalktım. Her yerim tutulmuştu. Ağır adımlarla banyoya girip elimi yüzümü yıkadım dolaptan siyah bir eşofman altı ve uzun kollu bir tişört giyip odadan çıktım. Evin sessizliğine bakılırsa henüz kimse uyanmamıştı. Mutfağa geçip çaydanlığa su koydum. Kahvaltı hazırlama düşüncesi bana korku verirken kollarımı yukarı doğru sıvadım, ne kadar kötü olabilirdi ki...

Tamam kabul bu berbat bir düşünceydi. Sinirden ağlamak üzereydim. Salata soyacağını bulamayınca Teoman'dan gördüğüm kadar, bıçakla soymayı denemeye karar vermiştim. Tam üç kere parmağımı kesince daha sonra salataları ve domatesleri soymak yerine yıkayıp, direkt sofraya koymaya karar vermiştim. Dolaptan siyah ve yeşil zeytin çıkartıp yıkayıp sofraya koymuştum. Bizim evde peynir olmazdı çünkü benim peyniri yemeyi bırak dokunmaya bile tahammülüm yoktu. Çocukluğumda tiksinmiştim ve bir daha elimi bile değememiştim. Sofraya dönüp baktığımda hiçbir şey yoktu en azından çay vardı ama diye kendimi avutmadan edememiştim. Gidip Teoman'ı kaldırmanın zamanı gelmişti. Kapısını tıklattım ses gelmiyordu. Aklıma gelen fikirle pis pis sırıtıp, mutfağa gittim. Bir bardağı ağzına su kadar doldurduktan sonra sessiz adımlarla Teomanın baş ucuna kadar yürüdüm. Bir elimle kamerayı ayarladıktan sonra nefesimi tuttum. "Haydi vira bismillah" diyerek Suyu dökmemle ayağa fırlaması bir olmuştu. O şoku atlatmadan "Günaydın Teo'm"diyip odadan kaçarak çıktığımda arkamdan kükremesi bir oldu. "Lavinya!"Koltuğun arkasına geçtiğimde o da beni yakalamaya çalışıyordu.

"Teo'm elini yüzünü yıkamayacak mıydın zaten?"diye saçma sapan bir soru sordum korkudan.

"Lavinya hemen buraya gel."dedi tane tane.

Cıkladım. "Yok Teo'm valla ben iyiyim böyle"diyip gözlerimi ve ağzımı şaşırmış gibi açarak tam arkasına baktığımda, bir anlık dikkatinin dağılmasıyla koşarak Efes'in odasına daldım. Yatağın üstüne atladığımda Efes'in "Lan, lan, lan deprem oluyor"diyerek kalkması bir oldu. Ona gülmeye başlarken, odaya koşup dalan Teoman ile gülümsemem yarıda kalmıştı.

Sarma'alışırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin