10. Bölüm-Vedalar

1.4K 226 99
                                    

VERDA'DAN

Buraya nasıl geldiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu çünkü hatırlamıyordum. Sadece hastaneye geldiğini anımsıyordum. Bana olan şefkatli bakışları, korumacı tavrı, bana sarılması... Ona sarılmam ve kollarının arasında iyi hissetmem... Tüm bu olanlar bana yabancıydı, bir noktada rüya gibi geliyordu. Hayatımda istemediğim adam en zor anımda yanıma gelmişti. Beni sakinleştirmeye çalışmıştı, destek olmuştu. Benim için endişelenmişti, kapıdan içeriye girişini göz ucuyla da olsa görmüştüm. Yüzünde beliren rahatlamayı da...

Mantığım yanlış yapıyorsun diye uyarmaya çalıştı. Onu hayatından çıkararak yanlış yapıyorsun diyordu. Bugüne kadar hiçbir erkek benim için korkmamıştı. Serdar her zaman sınırları zorlayan bir adamdı. Kısacık geçirdiğimiz süre boyunca bana ilk öğrettiği durum buydu. Hastanenin bahçesinde o gün bütün sınırlarımı zorlamıştı. Normalde ben küfreden biri değildim hatta nefret ederdim ama o gün ona öyle sinir olmuştum ki birden düşünmeden kelimeler ağzımdan fırlamıştı. O sahiplenme bir noktada hoşuma gitse de ettiği tehditler beni korkutmuştu. Çünkü o tehditleri yapabilecek bir potansiyeli vardı ama asıl sorunun bu olmadığını biliyordum. Kendimi kandırmak beyhude bir çabaydı. Kafamda iki ayrı düşünce vardı. Temkinli kısım ve ona kapılıp gitmek isteyen kısım. Daha önce kalbime yenik düştüğüm için onu frenlemeyi öğrenmiştim bu yüzden şu an işin içine hiç girmiyordu karışmıyordu. Her ne kadar Serdar için hisler beslese de durum buydu.

Düşüncelerimden kaçmak istiyordum, ne yapacağımı ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Dün akşam benim kafamı öyle karıştırmıştı ki doğru kararı alacak bir noktada değildim. Akışına bırakmalıydım belki de... O zaman düzene girebilir ve daha doğru noktalardan değerlendirme yapıp bana en iyi gelecek kararı alabilirdim.

İstemsizce komidinin üzerindeki fotoğrafa uzandım ve incelemeye başladım. Bu bir aile fotoğrafıydı. Anne baba ve üç çocuktan oluşan. Abisi ve kız kardeşi olduğunu söylemişti daha önceden. Fotoğrafta, abisi ile hafif de olsa benzerlikleri vardı. Ailenin en uzunu Serdar'dı. Kız kardeşi ve annesi yanlarında küçük kalmışlardı. Serdar hem annesine hem de babasına benziyordu. Minik bir gülümsemeyle objektife bakmıştı, bu gülümsemeye aşinaydım ve itiraf etmek gerekirse çok kafa karıştırıcı bir gülümsemeydi o. Şu an gerçekten soyadının hakkını verecek ve aklımı çelecekti.

Çerçeveyi yerine koydum ve diğer çerçeveyi elime aldım. Üç tane kısa saçlı üzerlerinde askeri kamuflaj olan oldukça yorgun görünen oğlan çocuğu, kollarını birbirlerine atmışlardı ve pervasız bir şekilde gülümsemişlerdi. Serdar, Tuğrul ve Furkan... Serdar onları aile gibi görüyor olmalıydı yoksa bu fotoğraf burada olmazdı.

Birden bu yaptığım çok saçma geldi. Hemen fotoğrafı koydum, etrafı incelemek istemesem de bakışlarımı gezdirmeden edemedim. Karşımda bir çalışma masası, yanında da bir kitaplık vardı. Dili İngilizce olan birçok havacılık kitabı sıra sıra dizilmişti. Köşede duvarı kaplayan bir dolap ve üzerinde durduğum yataktan başka bir şey yoktu odada. Çok sadeydi ama içerisi tertemizdi. Dağınıklık yoktu, bu çok şaşırtıcıydı. Üzerimdeki pike bile deterjan kokuyordu ve ben kirli scrubsımla uyumuştum burada. Sadece terliklerim çıkarılmıştı. Üzerimdeki örtüyü attım ve ayaklarımı yataktan sarkıttım.

Gözlerim bir şeyler arıyordu, etrafa atılmış çoraplar gibi ama yoktu. Erkeklerin normal şartlarda dağınık olmaları gerekiyordu. Asker olsalar bile...

Bir tek çalışma masasının üzerinde spiralli bir dosya vardı. Merak ettim ve masaya yaklaşıp baktım. Yavaşça birkaç sayfa çevirdim. Sanki bu bir çalışma notu gibiydi. Siyah tükenmez kalemle notlar alınmıştı. Çalışma numaraları yazıyordu. Her sayfanın sonuna üç tane sütün çizilmişti.

GREYOUTWhere stories live. Discover now