Eins

30 6 19
                                    

Günlerin birinde, ara sokaklarda bir çocuk ağlıyordu. 9 yaşında, elleri kanlanmış bir çocuk, oldukça pis ve soğuk olan beton zemine yatmış, cenin pozisyonunda donuk gözlerinden yanaklarına gözyaşlarının inmesine izin veriyordu.

Tüm vücudu pislenmiş çocuk ağlarken hemen yan sokaktan iyi giyimli bir çocuk ona endişeyle bakıyor, annesine bir şeyler söylüyordu. Onun da kendisini aşağılayacağını düşündü. Dediklerini dinleyebilmek için iyi duymayan kulaklarını yaklaştırdı sese.

"Hey, anne. Şuradaki çocuğa baksana. Lütfen ona yardım edelim."

Annesi, narin bakışlarını oğlunun üzerinden yerde yatan çocuğun üstüne getirdi. Oğlundan ayırdığı gözleri sert ve soğuk duruyordu. Mavi gözlerini tekrardan oğluna doğrultarak konuştu kadın.

"Tamam, Hyunjin. Taktın sen de önüne gelen her çocuğa yardım etmeye."

Adının Hyunjin olduğunu öğrendiği çocuk, yerdeki çocuğa doğru yürürken konuştu.

"Yardım etmek istiyorum. Çünkü çok canı yanıyor, acı çekiyor gibi görünüyor. Ve ben onunla arkadaş olmak istiyorum."

Bir prens edasıyla elini uzattı çocuğa.

"Hey, sana yardım etmek istiyorum. Benim adım Hwang Hyunjin. Sen de bana adını söyleyebilir misin?"

Kanlı ellerini umursamadan elini tuttu Hyunjin'in. Susuzluktan acıyan boğazını umursamadan konuştu.

"Adım Felix. Lee Felix."

O gün Lee Felix ve Hwang Hyunjin'in tanıştığı gündü. Tarihlerden 13 Mart 2010'du.

İşte bugün ilk defa birisi Lee Felix'e yardım eli uzatmış, onun kahramanı olmak istemişti ve Lee Felix de bu eli memnuniyetle tutmuştu.

------------------------------

Hyunjin, Felix'i lavaboya getirmiş. Ellerindeki donmuş kanı çıkartmaya çalışıyordu.

"Ellerine ne oldu?"

Felix sustu. Anlatırsa acıdan başka bir şey hatırlamayacaktı. Yaşanan olayın onda bıraktığı, belki de hiç kapanamayacak kadar büyük bir yaraydı, elindekinin aksine. Hyunjin, Felix'in suskunluğuna tezat olarak konuştu.

"Anlatmak zorunda değilsin."

Hyunjin, Felix'in elini iyice temizleyebildiğinde yara izleri daha görünür hâldeydi ve kanıyorlardı. Felix'ten hâlâ daha ses yoktu. Hyunjin dik dik izlere bakarken konuştu.

"Tamam. Seni zorlamayacağım. Sonra da anlatabilirsin. Daha çok zamanımız var sonuçta."

Felix, ona gülümseyerek bakan Hyunjin'e şaşkın bakışlar attı.

"Nasıl yani? Bu ne demek şimdi?"

"Bundan sonra sonsuza dek bizimlesin demek."

Felix, her ne kadar gizlemeye çalışsa da kendini belli eden korkak gözlerini, mutlu gözlerle birleştirdi.

"Bana bir şey yapmayacaksınız değil mi?"

Hyunjin, Felix'e sarıldı. Felix, bir anlık irkilse de sesini çıkartmadı.

"Neyden bahsediyorsun Felix? Ben sana zarar vermek için seni o sokaklardan almadım. Seni iyileştirmek için buraya getirdim."

Sonunda elindeki donmuş kan parçaları da tamamıyla gittiğinde, geriye yalnızca kesik izleri kalmıştı. Ve Felix, oraya baktığında yalnızca geçmişini hatırlıyor, hatırladığı her saniye kapanmayan yarası, daha da kanıyordu.

Hyunjin, lavabonun üstünden ilk yardım kitini aldı. Yere çömeldi, kapağını açtı ve içinden bantı, bandajı ve batikonu çıkarttı. Elini uzattı Felix'e.

"Elini verebilir misin?"

Felix, elini Hyunjin'in elinin üstüne koydu. Hyunjin ilk olarak batikonu sürdü Felix'in avcuna. Felix, hissettiği acıyla gözleri dolmuş, yüksek desibelli bir çığlık atmıştı. Dolmuş gözlerini, Hyunjin'in korkmuş gözleriyle birleştirerek konuştu.

"Ah! Hey Hyunjin, çok canım yanıyor. Bunu bir daha yapma lütfen."

Hyunjin, Felix'in eline doğru üflemeye başladı.

"Çok özür dilerim. Ancak iyileşmesi için bunu sürmemiz gerekiyor."

Ardından bandajı Felix'in eline sardı.

İşi bittiğinde sağ elini yukarı kaldırdı ve Felix'in göz yaşlarını sildi.

"Lütfen ağlama. Çok özür dilerim."

Dudaklarını, Felix'in gözlerine yaklaştırarak küçük öpücükler kondurdu yaşlarla ıslanmış gözlere.

Kollarını açtı, Felix'e sardı.

"Bir daha asla canını yakmayacağım. Kimsenin yakmasına da izin vermeyeceğim Felix."
-------------------------------

mind over matter - hyunlixWhere stories live. Discover now