Yorum yaparak düşüncelerini belirtirseniz çok sevinirim.
Hikayede Kumsal'ın abisinin ve kardeşinin isimleri değişti. Rüzgâr, Özgür Deniz oldu. Kerem, Erkut Utku. Diğer bölümler büyük ihtimalle sizde güncellenmedi. Bu yüzden (çok üzülerek söylüyorum) hikayeyi kütüphanenizden kaldırıp tekrar eklerseniz (lütfen ekleyin lütfen) bu sorun ortadan kalkacaktır. İthaf isteyenler oluyor. Herkese sıra vermeye çalışıyorum. Merak etmeyin.
Mutimedia Erkut Utku'nun dinlediği şarkı. Ve kazazede çocuk
Spotify'da Asosyal Şirine hikâyesinde yer alan şarkıların olduğu bir müzik listesi oluştursam ilginizi çeker mi önce size sormak istedim...Facebook Sayfamız: Mywafflepatch ve Endlessadness Hikayeleri
Facebook Grubumuz: Mywafflepatch ve Endlessadness Hikayeleri
Diğer hikâyelerdeki gibi klişe bir şekilde uyanmadım. Gözüme güneş ışığı girmedi. Alarm ötmedi. Annem çemkirmedi. Vücudum ne zaman yeterli enerji depoladığının sinyallerini beynime iletti, o zaman uyandım. Bir kaç dakika boş boş duvarları izledim. Yastıklarımın en soğuk olanını seçip sarıldım. Bir kedi gibi gerindim ve yataktan kalktım. Banyoya gittiğimde gözüm köşede duran basküle ilişince aklıma diyetisyenin söyledikleri geldi, "Sabah aç karnına tartılman ile gün içerisinde tartılman arasındaki fark seni yanılgıya uğratabilir. Bu yüzden sakın moralini bozma ve progtamını uygulamaya devam et." Tartılmayı reddettim ve yüzümü yıkayıp kuruladıktan sonra aşağıya indim. Anlaşılan biraz geç kalkmıştım çünkü abim çoktan iş için evden ayrılmıştı. İş dediğime bakmayın lütfen, laboratuvar köşelerinde sürünüyor.
Erkut Utku bir yandan kalvaltısını yaparken diğer yandan Spotify ile aşk yaşıyordu. Bu sefer kulaklıklar fora edilmiş bir şekilde boş sandalyenin üzerindeydi ve tabletten grubun ismini bilmediğim metal bir şarkı yükseliyordu. Annem elinde kızarmış ekmek sepetiyle masaya yürürken ben de yerime oturmuştum ve kendime bol çikolatalı bir ekmek hazırlamaya başlamıştım. Daha bir ısırık bile alamadan ekmeğimin elimden uçup gidişini ağzım açık izledim. "Anne, sen Hermonie filan mısın? Nasıl beceriyorsun son günlerde elimdeki yiyecekleri kapmayı? Dün gece baktığımda muzları mı da bıraktığım yerde bulamadım. Onları da sen yürüttün değil mi?" diye cırladığımda yüzünde yakaladığım saniyelik sırıtış haklı olduğumun kanıtıydı...
Tabağıma sanki geçen ay girdiğim lys sınavıymış gibi bakıyordum. Kimya azıcık(!) popoma kaçmıştı ve şuan kahvaltı tabağımdakiler en az kimya sınavı gibiydi... Hem korkunç hem komik! İki parmağımın kalınlığından daha ince bir peynir, üç yeşil üç siyah zeytin, iki dilim kahverengi ekmek, iki tane minnak domates, bir salatalık ve içi ayva reçeli ile dolu küçük bir reçel tabakçığı. Bakışma maratonumuzun on yedinci dakikasında açlığa daha fazla dayanamadım ve ekmeğin üzerine ayva reçeli dolu kaseyi boşalttım. Peynirleri reçelin üzerinde koydum. Diğer ekmek dilimini ayva reçeli tabağımı sıyırmak için kullanıp peynirlerin üzerine kapattığımda ufacık minicik içi bomboş tostum hazırlanmış oldu. Tabağımdaki diğer bitkisel gıdaları tostumla birlikte yerken annemle Erkut'un konuşmasına kulak misafiri oluyordum. Dershaneler kapandığı için her yerde eşeysiz üreme gerçekleştiren kolej ve akademik liseler vardı. Erkut normalde Karşıyaka Bostanlıda bir anadolu lisesinde okumaktaydı ancak dershanelerin kapanması ile üniversite sınavı stresi gençleri daha bir boğmaya başlamıştı. Erkut da okulunda kalmak ile okulundan ayrılmak konusunda tereddüt yaşayanlardandı. Bu tereddüt haliyle hepimizi germekteydi.
Tabağımda tek bir kırıntı dahi bırakmadığıma emin olduktan sonra konuşmakta olan annem ile Erkut'un tabağına gözlerimi diktim. Erkut'un tabağındaki kızarmış ekmek ve sosisler o kadar lezzetli görünüyorlardı ki bir an onları beyin gücümle mideme yollayabilmeyi denedim. Ya beynim az gelişmişti ya da öyle bir şey yapabilmem mümkün değildi çünkü başarısız oldum. Erkut'un çatalına geçirdiği sosisi gözümle takip ederken bunun haksızlık olduğunu düşünüyordum ki sosis adeta uçarak masanın altından bana göz kırpmaya başladı! Sevgili kardeşim Erkut kendi sosislerinden birini anneme çaktırmadan sevgili aç ablacığına ulaştırmaya çalışıyordu. Ben sosisi parmaklarımın arasına aldığımda Erkut çatalını geri çekip bir zeytin avına doğru yola çıktı. O arada da ne tesadüf ki benim çatalım yere düşüverdi... Ben de onu almak amacıyla masanın altına girmişken elimdeki sosisi de ağzıma yuvarlayıverdim tabi ki... Daha sonra masanın altından çatalımı almayı unutmuş bir şekilde çıktım ve ıslık çalarak mutfak kapısına ilerlemeye başlamıştım ki omzumda bir ağırlık hissettim. Erkut kolunu omzuma atmış benimle birlikte ıslık çalıyordu. Bunun üzerine telefonumu cebimden çıkardım ve bu halimizin bir fotoğrafını çektim. Salondaki koltuğa yerleştiğimizde Erkut "Sana dün söylediğimi hatırlıyor musun?" deyince hatırlamadığımı ve çok kötü bir abla olduğumu fark ettim. Pat diye sorunca neyden bahsettiğini algılayamamıştım ancak biraz düşününce müzikle ilgili bir şeyler olduğunu hatırladım ve başımı 'Evet' anlamında salladım. Erkut "Hadi o zaman hazırlan da gidelim bir an önce." dediğinde yanaklarını sıktırıp odama gittim ve giyecek bir şeyler bakmaya başladım.
Siyah zayıf gösterir dediklerini duymuştum. Belki siyah giyersem zayıf gözükürdüm ve annem biraz daha esnek davranabilirdi. Bu düşünceyle siyah dar bir pantolon (sanırım modeli dar değil, ben giydiğim için dar oldu) giydim. Üzerime de kırmızılı siyahlı kare desenli bir gömlek giyip parfüm sıktığımda hazırdım. Telefonumu arka cebime koyduğumda bugünlük kulaklığımı da almanın iyi bir fikir olacağını düşünüp bileğime kulaklığımı doladım. Erkut'un odasına girdiğimde telefonla konuşuyordu. Anladığım kadarıyla kız arkadaşıydı ve onunla buluşmasını ertelemişti. Fedakar Erkuş'um benim ne gerek vardı ki şimdi müziğe? Takılsaydın kızla... Bunu Erkut'a sorduğumda ise "Kırk yılın başı ablamla takılacağım, hem Sıla ile daha sonra da buluşabiliriz." diye bir cevap almıştım. Fazla kurcalamayıp onu takip ettim.
Dolaptan kaskları çıkardığında motorla gideceğimizi anlamıştım. 'İyi ki elbise giymemişim.' diye düşündüm. Zaten bacaklarım kalın olduğu için etekleri pek tercih etmiyordum. Erkut'un arkasına yerleşip beline sarıldığımda kaskın dışında kalan saçlarımın uçuştuğunu hissetmem çok uzun sürmedi. Yaklaşık on dakika yol aldıktan sonra araba garajı gibi bir yerde durduk. Kaskımı çıkarmama yardım edip kafasını 'beni takip et' der gibi salladıktan sonra yürümeye başlayınca ben de saçlarımı düzelterek onu takip ettim. Kırmızı bir düğmeye basıp garaj kapısının açılmasını sağladığında içimden koca bir 'oha!' çektim. Tamam garajda müzik çalışmalarının yapılması bir klasiktir lise öğrencileri için ama hem ilk defa gördüğüm için hem de garajdan çok stüdyoya benzediği için şaşırmıştım. Duvarlarda ses yalıtımı yapmak amacıyla halı bile vardı. Bu çocuklar yaptıkları işi bayağı önemsiyor olmalılardı. Müzik aletlerini tek tek gezerken Erkut'un çaldığını bildiğim elektro gitarı da incelemiştim. "Peki diğerleri nerede? Yani bu müzik aletlerini çalan kişiler?" diye sorduğumda Erkut telefonundan mesaj yazıyordu. "Mesaj attım gelirler birazdan. Ee sen hangi müzik aletini çalmak istediğine karar verdin mi?" diye bir soruyla karşılaşmayı beklemiyordum tabi ki... Erkut'un müzik konusunda ciddi olduğunu bildiğim için şaşıdığımı belli eden sorular sormadım. Veya ay yok ben beceremem gibi tepkiler vermedim. Onun yerine gerçekten düşünüp hangi müzik aletini daha çok sevdiğime karar vermeye çalıştım. Sanırım bunun cevabı çok zor değildi.
Diğer müzik aletleriyle birlikte oluşturulmuş yarım çemberin tam ortasında duran ve adeta bana gülümseyen müzik aletine doğru ilerledim. Bagetleri elime aldığımda şu çok meşhur havada baget çevirme hareketini yaptığımda acı bir "Ahh!"sesi yükseldi. Erkut'a bir şey olduğunu düşünüp korkarken onun kahkaha attığını gördüğümde kafam karıştı. "Bagetleri elinde tutmayı öğrenmekle işe başlasak iyi olacak sanırım." diye bir ses duyduğumda garajın eve ait kapısının yanında ayakta durmuş ve kollarını kavuşturmuş birini gördüm. Elinde benim az önce fırlattığım bagetin eşini tutuyordu. Erkut "Kusura bakma abi kafan için üzgünüm." dedikten sonra gülme krizine girince çocuğun kafasını benim attığım bagetin acıttığını idrak etmeyi başardım...
Multide çocuğun fotoğrafı var.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASOSYAL ŞİRİNE #Wattys2015
AdventureAsosyallikten sosyalliğe olan bu ani geçişimi kaçırmayın! -Asosyal Şirine Facebook Sayfamız: Mywafflepatch ve Endlessadness Hikayeleri Facebook Grubumuz: Mywafflepath ve Endlessadness Hikayeleri