thirteen

959 145 287
                                    

"Ah!"

Changbin'den çıkan sesle Hyunjin hızlıca elini çekti. Endişeli gözleri Changbin'e bakarken Changbin başını geriye yatırıp derin bir nefes verdi.

"Pardon, acıttım mı?"

"Yok, seninle alakalı değil."

"Kötü vurmuş gerçekten."

Hyunjin dudaklarını büzüp yüzü gözü kan içinde kalmış Changbin'e baktı. Üzülüyordu gerçekten, canının yanmış olması onun da canını yakıyordu.

"Ben beceremeyeceğim sanırım... Hastaneye gidelim."

Hyunjin gerginlik ve ağlama hissiyle ayağa kalkmaya çalıştığında Changbin dizinden tutup usulca onu oturttu ve gözlerinin tam içine baktı. Hyunjin'in aksine o acı çekmiyordu, fazlasıyla sinirliydi.

"Halledersin Hyunjin."

"Changbin, canın gerçekten yanmıyor mu? Hastanede daha iyisini yaparlar, gidelim işte."

"Gerçekten uğraşasım yok, hem elin de ağır değil zaten. Hadi devam et."

Hyunjin yanaklarını şişirip derin bir nefes verdi. Ciddi anlamda bütün hisleri birbirine girmiş, ona bir mide bulantısı hediye etmişti.

Elindeki pamukla usulca Changbin'in yaralarına pansuman yapmaya devam ederken Changbin'in yüz ifadesinden acıtıp acıtmadığını anlamaya çalışıyordu.

Changbin ise sinirinden dizini titretiyor, çenesini kasıyor ve düz bir ifadeyle karşısındaki duvarı izliyordu. Kendi evinin bahçesinde dayak yemişti ve Hyunjin onu kurtarmasaydı belki de hastanelikti şu an.

"Orospu çocuğu ya."

İçinde yükselen öfke bir küfür olarak ağzından çıkmıştı. Bu iş burada bitmemeliydi, o herifi ağlatana kadar dövmeliydi.

Hyunjin ise hiçbir şey demeden elinden gelen en narin şekilde yüzündeki kanları siliyordu genç adamın. Üzülüyordu.

En sonunda tüm yüzünü temizlediğinde ilk yardım çantasındaki yara bandıyla kanayan yaralarının üzerine canını acıtmadan yapıştırdı ten rengi bantları.

"Acıyor mu?"

"İyiyim."

Hyunjin derin bir nefes aldı, kanlı ve ilaçlı pamukları toplayıp bir poşete doldurdu. Şu an gözleri doluydu ve bunu saklamak için elinden geleni yapıyordu.

Wooyoung'un birilerini toplayıp Changbin'in kapısının önünde beklediği haberini Felix, Hyunjin'e vermişti. Hyunjin'in babası polis olduğundan hemen onunla birlikte gelmişti ancak o gelene kadar Changbin dayak yemişti bile.

"Ben gideyim artık."

"Hyunjin," Arkasını dönmüş kapıya yönelen Hyunjin, Changbin'in sesiyle durdu. Kendini sakinleştirmeye çalışıp arkasını döndü. "Teşekkürler..."

"Rica ederim, elimden bu ka-"

"Hayır hayır, beni kurtardığın için... Teşekkür ederim."

Kurtaramadığını düşünüyordu Hyunjin, o geldiğinde Changbin çoktan yıpranmıştı bile. Bu yüzden kendine kızıyordu hatta.

"Rica ederim... Bir şey yapamadım ki."

"Seni dinlemeliydik sanırım."

Bu konuda Changbin'e kızgındı işte. Onları uyarmaya çalışsa da hiçbiri ciddiye almamış ve Changbin'in dayak yemesine sebep olmuşlardı.

"Sanırım dinlemeliydiniz."

"Aman, hemen de lafını çarp."

Hyunjin onun söylenmesine güldü, yine kendini istemeden veya farkında olmadan Changbin'in yanında gülerken bulmuştu. Oysaki bir dakika önce üzüntüsünden ağlamak üzereydi.

don't say you are ordinary, changjin ✓Where stories live. Discover now