- Hot Tears -

572 44 22
                                    

Açmakta zorlandığı göz kapaklarını yavaş bi şekilde açabilmişti sonunda. Sert ve pürüzlü zemindeydi. Tamamen ayılmak için gözlerini bir kaç kez açıp kapattı. Doğrulmak için ellerinden destek aldığında eline batan ufak taşları görmezden geldi.
Doğrulduğu yerden sırtını duvara yasladı. Başındaki ağrıyı hisettiğinde gözlerini sıkıca kapayıp yüzünü buruştururken aynı anda yüzüklerle süslediği parmaklarını anlına götürüp bir kaç kez ovdu. Ne kadar içtiğini hatırlamıyordu bile. Alışmıştı artık. Hep bi yerlerde sısızıp kalıyordu kimi zaman evinde kimi zaman barda kimi zaman bi parkte yada şu an da olduğu gibi insanların girmekten çekindiği tenha ara sokaklarda. Ama o çok iyi tanıyordu insanları korkmazdı onlardan iğrenirdi sadece yada bu korkusunu iğrenme diye adlandırıyordu.

Duvardan destek alarak ayağı kalkmaya çalışırken sendelesede dengesini koruyup doğruldu. Ellerini arkadan birleştirip vucudunu esnetti. Siyah hırkasını kapüşonunu başına çekip ellerini ceblerine yerleştirip ilerlemeye başladı. Yağmurlu bi hava vardı bugün. İlerlemeye devam ederken burnuna düşen bi yağmur damlasıyla dudaklarında varla yok arasında bi tebessüm oluşurken cebinden çıkarttığı sigara paketinden bi dal sigara çıkartıp dudaklarının arasına yerleştirdi. Sigara paketinin içindeki çakmağı çıkartıp ateşledi. Elleriyle çakmağın ateşinin sönmesini engellerken tüttürmüştü sigarasını. Zehirli dumanı ciğerlerine çekerken ilerlemeye devam etmeye başladı. Hafifçe yağan yağmur damlaları yüzüne düşüp yavaşça süzülürken içtiği son sigaranın izmaritinide sigara paketinin içine attı daha sonradan çöpe atabilmek için. Sonunda gelebilmişti evine daha doğrusu onun yaşadıklarına şahit olan bu duvarların arasına.

Pantolonunun cebinden çıkardığı ev anahatarını deliğe yerleştirip
iki kere çevirdikten sonra eve girip ardından kapıyı kapatıp iki kere kitledi kapıyı tekrardan. Merdivenleri adımlayıp odasına çıktı. Perdeleri çekme gereği duymadan kendini sırt üstü bi şekilde yatağa bıraktı. Beyaz tavandan gözlerini ayırmazken cebinde titreyen telefonu hissetti. Bıkkın bi şekilde nefes verip telefonu cevapladı.

"Alo"

Dedi olduğundan daha derin çıkan ve yorgun sesiyle.

"Nerdesin Felix? Sabahtan beri kaçıncı arayışım?"

"Evdeyim. Bakmadım telefona falan ne oldu ki?"

"Evde misin?"

"Evet."

"Chan geldiğinde kapıyı niye açmadın o zaman?"

"Şey...duymamışım. "

"Felix evde değildin. Yalan söylüyorsun"

"Dışarı çıkmıştım o zaman."

"Yine bi yerlerde sızıp kaldın değil mi?"

"..."

"Yanılmamışım."

"Minho sonra konuşalım lütfen."

"Bu konu hakkında daha kaç kere-"

"Kapatmam gerek."

Telefonu Minhonun yüzüne kapatıp elindeki telefonu bıraktı. Seviyordu arkadaşlarını. Onların değeri çoktu onun için. Ailesiydi onlar. Minho, Seungmin, Jisung, Jeongin, Changbin işte aile dediği şey baba anne ve çocuklardan oluşmuyordu onun için ailesi onlardı. Kimseye belli etmezdi ama ilgisini, verdiği değeri yinede onlar farkındaydı bunu. Felix onlar için ne kadar çok değerliyse onlarda Felix için bi o kadar değerliydi.

Yataktan kalkıp üstündeki siyah ceketi çıkardıktan sonra diğer kıyafetlerinide çıkarmaya başladı. Tamamen soyunduktan sonra tam banyoya giricekken boy aynasında ki yansımasına takıldı gözü. Aynaya doğru bir, iki adım yaklaşıp vucudunu baştan aşağı süzdü yüzünde ki tiksinmiş ifadeyle. İğreniyordu vucudundan. Nefret ediyordu. Parmak uçalarını göğsünün üstündeki yara izinde hafifçe gezdirirken yavaşça belindeki yara izlerine kaydırdı onlarında üstünde parmaklarını hafifçe gezdirdi. O an aklından sayısız düşünceler geçiyordu. Hissediyordu gözlerindeki yanmayı.
O sıcak göz yaşları kirpiklerini ıslatıp yanağından süzülürken içinden defalarca kez lanet getirdi yine sıcak göz yaşlarına. Mutluluktan ağladığımızda göz yaşlarımız soğukken onun göz yaşları hep sıcakdı.

Aynadan daha fazla kendine bakamayıp duşa girdi. su bedeninden süzülürken çömelip bir süre öyle kaldıktan sonra sırtını fayanslara yasladı bir süre böyle kalmak iyi gelicekdi.

Duştan çıktıktan sonra üzerine beyaz bol tişörtünü ve siyah eşofmanını giydikten sonra tekrardan yatağına uzandı uyumak istiyordu. Yapabileceği başka bir şey yoktu çünkü. Düşüncelerinden ancak bu şekilde kurtulabiliyordu ki bazen bu bile işe yaramıyor kabusları onu rahat bırakmıyordu. Yatağının başındaki çekmeceden uyku ilaçlarını aldı. İlaçı içebilmek için su ararken çekmecenin üstündeki bi bardak suyu gördü normalde baş ucuna su falan koymazdı ama bu seferki işine gelmişti alt kata inip su içmeye üşeniyordu çünkü. İlaçını içtikten sonra battaniyeyi iyice üstüne örttükten sonra yavaş yavaş göz kapakları kapanmaya başlamıştı. Yorgundu fazla yorgundu hatta. Onu yoran şey iş falan değil geçmişi ve zihninde susmak bilmeyen seslerdi. Şimdi birazda olsa o sesleri susturmuş bedeninin ve zihninin dinlenmesine izin veriyordu.

Oy sınırı: 20

Okunma:50

One Love Two Mouth - Hyunlix Kde žijí příběhy. Začni objevovat