|Tanrı İle Pazarlık|⁴

575 93 21
                                    

Aşk ve sevgiyi ayırt etmek gerekirdi. Aşk, sevginin derin ve tutkulu bir biçimiydi. Aşkın en önemli özellikleri sadakat, bağlılık ve şefkatti.

Aşk ile harmanlanmış dokunuşlar hayat buluyordu onlarda. Gözleri birbirilerine kenetlendiğinde aşkın en tutkulu halini görüyorlardı. Bu sevginin derin hali, gerçek olamayacak kadar güzel hissettiriyordu.

"Güzelim," dedi esmer olan ve elinde, birkaç dakikadır yapmakla uğraştığı papatyadan tacı beyaz tenlinin saçları arasına yerleştirdi. "Bu papatyalar seninle birleşince güzelliklerini ortaya çıkarmakta oldukça zorluk çekiyorlar."

Bunun üzerine Jungkook'un dudakları gerildi ve gülümsedi. Sevgilisinin iltifatları kesilmiyordu ve her hoş kelimesinde içini ayrı bir heyecan kaplıyordu. Ne kadar süre geçerse geçsin her zaman içinde minik kıpırtıların oluşmasına neden olurdu.

"Senin elinin değdiği her şeye güzellik damlıyor. Taehyung, bu papatyalar senin eline değince güzelliğe büründü, taç yaprakları canlandı. Köklerinden koparılsalar bile taze bir şekilde duruşlarını kaybetmeyecekler."

O da geri durmazdı iltifatlardan. Söyleyecek kelimelerini güçlükle seçerdi. Böyle harika bir adama denilecek söz bulamazdı bazen. Sadece durur, gülümserdi. Onun için ne yapsa da sevgisine layığıyla yanıt verse diye düşünürdü.

Uzak su kenarında insan kalabalığından uzak, sakin bir ortamda, güneş ışığının nazik dokunuşları altında çimlere oturmuş, saatlerdir konuşuyorlardı. Her şeyden, her konudan. Bir sevgili kendini sevgilisine ne kadar iyi anlatırsa, kendini ne kadar iyi açıklarsa o kadar iyi birbirilerini anlarlardı. Her şey dokunuştan ibaret değildi, bakıştan ibaret değildi. Bir müddet sonra sözlerde gerekliydi. Tümcelerde de aranırdı sevgi, çünkü bazen beden dili çokta iyi kandırırdı zavallı aşığı.

Taehyung bir elini sevgilisinin çenesine uzattı ve tenini nazikçe okşadı. Dokunduğu en yumuşak ten, en sıcak tendi onunki. Her seferinde içi gidiyordu. En ufak bir temasında kendinden geçiyordu. Özellikle de o bağımlısı olduğu dudakların tadına doyamazdı. Her öpüşünde tattığı en güzel alkolün sarhoşluğuna bürünüyordu. Hırçınlaştığında ise sevgilisiyle tek kavgasını gerçekleştiriyordu. Dudakları en çok kim tat alacak diye değerdi birbirilerine.

Yavaşça eğildi dudaklarına ve gözleri usulca kapandı. Sıcacık dudaklara değdiğinde her zamanki gibi içi yandı. Onun tenindeki alevler yüreğini sarıyordu. Dudaklarını oynatmaya başladığında ise dudakları ve yüreği kavruldukça kavruluyordu.

Jungkook öpüşlerinde kayboluyordu. Haz, tutku en yoğun bir biçimde onun dudaklarına işleniyordu. Yavaşça öpmek, öpülmek titretiyordu tüm bedenini. Bu yoğunluk en sevdiğiydi. Sevgilisinin dudakları, sevgilisin alt dudağı dudakları arasındayken varoluşunu sorguluyordu. Bu muazzam hissi tatmak için ne yapmıştı diye düşünürdü. Nankörlük içerisinde bir geçmişle boğuşurken ona sunulan hediye, hayatta sahip olduğu tek varlığıydı.

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

Yine elini tutuyordum sevdiğimin, sıcacıktı yine elleri ve ruhumu da ısıtmayı başarmıştı. Gözyaşlarım onsuzluğumu sulamayı bırakmış, tamamen kurumuşlardı sanki, akmaya mecalleri kalmamıştı zaten.

Sorgulamanın lüzumu yoktu. Yanımdaydı, yan yanaydık. Ellerimiz kenetliydi, dokunuşu üzerimdeydi, kokusu burnumdaydı, sesi kulağımdaydı fakat tek bir şey yoktu. Çehresi yoktu, gözlerimin hasreti geçememişti. Onlarda istiyorlardı görmek, bakmak, daha derin hissetmek lakin perde bir kere indi mi kalkamazdı artık, dayanacaklardı. Sabredeceklerdi, üzerlerine konulan öpücüklere kanaat edeceklerdi.

Blind Eyed | Taekook ✓Where stories live. Discover now