0.6

310 33 32
                                    

Yüzyüzeyken Konuşuruz-Sen Varsın Diye

"Gel saklanacak bir yer bulalım
İkimiz bir, sen benim sırdaşım ol
Bak ne kaldı inadından
Seni soludum dumanımdan
Sen benim yanlışım ol"

Haftanın ilk eleme adayı Yaman olmuştu beklenildiği gibi. Zaten geçen hafta potaya girmemesi bile komikti. Acun Ilıcalı, haftanın yeni büyük ödülünü de açıklamıştı. Ödül gerçekten büyükdü. Harikaydı. Kaybedeni çok üzecek ödüldü.

Yarın kazanan takım Real Madrid ve Manchester City'nin maçını izlemek üzere İspanya'ya gidecekti.

Şu an ise konseyden dönmüş, barakaların olduğu yerde oturmuş kendi aralarında sohbet ediyorlardı.

"Abi, Poyraz elendi elenicekti resmen. Elense çok işimize gelmez miydi?" Demişti ateşin etrafında oturan Yunus Emre.

"Yarışmaktan zevk aldığım birisi. Hem, burada kalmayı en çok hakedenlerden." Dedi Özgür. "Bence kalması iyi oldu."

"Ne bileyim, elenmiş olsa kazanmak kolay olurdu. Karşı takım da çökerdi iyice."

"Kolay mı kazanalım?" Dedi Atakan. "Rakip güçlü olunca daha eğlenceli oluyor."

"Bizim iyiliğimiz açısından dedim işte. Siz de amma meraklıymışsınız Poyraz'ın burada kalmasına..değil mi Adel?" Diyerek gülmüştü.

Kadınlar barakasının kenarında oturan Adel konuşmaya başladı bu sefer. "Özgür abi haklı. Elenmeyi haketmiyordu, ben de moral vermek istedim."

"Biliyorum, biliyorum da..bizim takımdan da potaya girenler oldu. Bu kadar destek olmadın."

"Öyle istedim çünkü." Dedi kısaca. Açıklama yapmak zorunda değilim zaten.

"İstedin tamam da..hoş değil yani." Dedi Sercan. "Rakip sonuçta."

"Çok uzatıyorunuz. İyi değildi ve ben de elenmesini istemiyordum. Bu yüzden de yanına gidip moralini düzeltmeye çalıştım. Bunun için hiç birinize hesap vermek zorunda değilim."

"Tamam ya hemen sinirlenme." Diyerek gülümsedi Sercan. "Kötü bir şey demek istemedim."

Adel, cevap vermeden ortada yanan ateşi izlemeye başlamıştı. Şansına Hilmi Cem de bu saatte sahilde dolaşmaya gitmişti.

"Adel, gelsene benimle. Gidip Hilmi'yi bulalım. Yine kaybolur falan." Dedi Atakan ayağa kalkarak.

"Tamam." Adel ayağa kalkarak Atakan'ın yanına gelmişti. Bu esnada Sercan araya girmişti.

"Tek başına giderdin işte. Adel'i neden sürüklüyorsun?" Gülerek konuşmuştu fakat Atakan'la Adel gülmemişlerdi.

"Hilmi'nin yanına gitmek istiyordum zaten. İyi oldu." Dedi Adel, Sercan'a bakarak. Ardından Atakan'la birlikte sahile doğru yürümeye başlamışlardı.

"Bu akşam her şeyi sorgulayacakları tutmuş.." demişti Adel.

"Çok ciddiye alma en iyisi, Adel. Yoksa başın ağrır." Dedi Atakan yürümeye devam ederken. "Hadi yürü de, gidip bulalım, Hilmi'ni."

"Nereden benim Hilmi'm oluyor..deme öyle."

Atakan, dudaklarında küçük bir gülümseme belirmişti. Adel'in sorusuna cevap verme gereği duymadan adımlarını hızlandırarak yüremeye devam etti. Adel ise söylenerek adamı takip etmişti.

Nihayet Hilmi Cem'i bulmuşlardı. Denizin kenarında kumların üzerine oturmuştu. Ela gözleri denizin üzerindeydi. Bir şeyler düşünüyordu belli ki.

"Hah, orada işte. Hadi git." Dedi Atakan.

"Sen gelmiyor musun?"

"Uykum var benim. Sen Hilmi'nin yanına gel diye öyle demiştim."

"Bizi buluşturduğunu sanıp saçma sapan konuşacaklar ama."

"Adel." Dedi Atakan, bıkkın şekilde. "Yunus Emre bile senin kadar dikkat etmiyordur hareketlerine. O evli birde ama siz ikiniz de bekarsınız. Aranızda ne olduğu da ikinizi ilgilendirir bir tek. Tamam?"

Adel, Atakan'a içtenlikle gülümseyerek teşekkür etmiş ve Hilmi'nin yanına doğru gitmişti.

Hilmi Cem, yanığa oturan Adel'i fark ettiği gibi gülümsemişti. "Hasretime dayanamadın değil mi, Adel."

"Bir dakika bile yüzünü görmesem özlüyorum, Hilmi."

Kısa bir gülüşmenin ardından Adel tekrar konuşmaya başladı. "Şakayı bırak, neden tek başına oturuyorsun?"

"Hava güzel. Oturup denizi izlerim dedim. Huzur veriyor."

Kısa bir sessizliğin ardından Adel'e doğru döndü. "Sen peki?"

"Sıkıldım. Seninle sohbet etmek eğlenceli diye geldim yanına."

"İyi yaptın." Deyip gülümsedi. "Adel, bak biz dışarıda da görüşmeye devam edelim. İletişimimizi hiç kesmeyelim, olur mu?"

"Olur.." demişti Adel. Hilmi Cem, her zaman hayatında olmasını istediği bir insandı onun için.

"Neler yaparız mesela.." diye sordu Hilmi Cem.

"Konsere gidelim. Yüzyüzeyken Konuşuruz konserine."

"Sadece o mu? Duman'ın konserine de gidelim."

"Mor ve ötesi'ni de unutma."

"Hepsine gidelim."

"Gidelim tabi. Ama film de izleyelim." Dedi Hilmi Cem. "Avengers'in tüm filmlerini sırayla izleyelim hatta..Avengers'i biliyor musun?"

"Bilmez olur muyum!" Dedi Adel hevesle. "İnfinity War ve Endgame en sevdiğim iki film."

"Güzel..favori karakterlerini de söylesene. Çok merak ettim." Dedi Hilmi Cem, gülümserken.

"Spiderman ve Doktor Strange. Hangisini daha çok sevdiğimden emin değilim..ama kadınlarda Wanda Maximoff hiç şüphesiz. Seninkiler hangisi?"

"Kaptan Amerika." Dedi hemen. "Adam tek kelimeyle harika, değil mi? Defalarca kez izlesem de hiç sıkılmam. Özellikle Civil War'ı çok beğenmiştim..kadın karakterle de Natasha sanırım."

"Geri döndükten sonra tekrar izlemem gerek."

"İzlememiz gerek." Diye düzeltti Hilmi Cem. Sonrasında saniyeler süren sessizliğin ardından ciddi bir ifadeyle Adel'e baktı. "Bunu sadece bir kez sorucam. Gamora nerede..?"

"Öyle mi? Ben daha iyisini sorucam..Gamora da kim?!" Diyerek Hilmi'nin söylediği repliği devam ettirdiğinde kahkaha attılar. Çok eğleniyorlardı.

"Tamam. Şimdi replik söyleyeceğim, sen de bulmaya çalış." Dedi ve ayağa kalktı. "Bana Thanos'u getirin!"

"Thor!" Dedi Adel, hemen.

"Bravo!"

"Sıra bende." Dedi Adel. "Bizde de Hulk var."

"İronman."

"Evet."

Hilmi Cem, yerde oturan Adel'e uzattı elini. "Gidelim artık. Geç oldu gerçekten."

Adel de Hilmi'nin elini tutarak ayağa kalktı ve birlikte barakaların olduğu yere gitmeye başladılar.

Yıldızların Altında [Hilmi Cem İntepe]Where stories live. Discover now