19-Harita

79 21 39
                                    

Bir ay olmuştu. Sirius ile Elizabeth arasındaki küslük hala taptaze bir yara gibiydi. Zaman, ikisinin de içindeki boşluğu ve acıyı hafifletmek yerine derinleştirmişti

Her karşılaşmada birbirlerine sessizce bakıyor, ama aralarındaki mesafeyi aşmak için adım atamıyorlardı. İkisi de birbirine aşık ama bir o kadar da kırgınlardı.

Aşıklardı, evet ama çok gençlerdi. Gençken bir şey hissedemezsin sanıyordu herkes. Ama onlar birbirlerini hissediyorlardı.

Günler geçtikçe, Elizabeth'in yalnızlığı artmıştı. Koridorlarda yürürken genellikle yalnızdı, sadece kendi düşünceleriyle baş başa kalıyordu. Her seferinde Sirius'un bir adım atmasını bekliyor, kendisi bir adım atmak istiyor ama yapamıyordu.

Sirius ise, Elizabeth'in yalnızlığını fark ediyordu ama ona yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Kalbindeki sevgiyle aklındaki mantık arasında sıkışıp kalmış gibiydi. Bir yandan Elizabeth'e olan hislerini bastırmaya çalışırken bir yandan da ona olan öfkesini dindirmeye çalışıyordu.

Elizabeth akşam üzeri Gryffindor ortak salonunda oturmuş, ders çalışıyordu. Ama kafası ders kitaplarında değil, Sirius'un son sözlerindeydi. "Bir daha Elizabeth'in yüzünü görmek istemiyorum!" O sözler, kalbinde bir yara açmıştı ve bir türlü iyileşmiyordu.

Elizabeth, her gününü bir parça daha yalnızlıkla geçirirken, içindeki boşluğu dolduramıyordu. Sirius'un ondan uzak durması, kalbinde derin bir acı bırakıyordu. Onunla konuşmayı, onunla vakit geçirmeyi özlemişti. Ancak içindeki korku ve incinmişlik duyguları, onun adım atmaktan alıkoyuyordu. Gözlerindeki hüzün, sessizce çığlık atıyordu, ama dışarıya pek belli etmiyordu.

Her nefes alışında, Sirius'un sözlerinin yankısı onu sarhoş ediyordu. Bir zamanlar onu mutlu eden o anılar şimdi özlem ve acı doluydu. Onun yüzündeki ifadenin, bir zamanlar sevgi dolu olan gözlerinin, şimdi ne kadar soğuk ve uzak olduğunu düşündükçe içi burkuluyordu.

Bir yandan kalbinin derinliklerinde hala Sirius'a duyduğu sevgi ve özlem vardı, ancak diğer yandan da kendi değerini sorguluyordu. Onun gözünde nasıl bir anda bu kadar değersizleşmişti ki? Belki de bu küslüğün altında yatan gerçek, kendisinin yetersiz olduğu, sevilmeye layık olmadığıydı. Bu düşünce, onu daha da derin bir karanlığa çekiyordu.

Asla başka bir şeyle ilgilenmiyordu, Sirius'un izliyor, dediklerini kafasında canlandırıyordu. Onun ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamaya çalışıyordu.

Elizabeth, ders çalışırken bile zihninde Sirius'un sözleriyle boğuşurken, bir anda ortak salonda bir hareketlenme hissetti kafasını kaldırıp baktığında gelenlerin Sirius ve Peter olduğunu gördü. Kalbi hızla atmaya başladı, ancak dışarıya herhangi bir tepki vermemeye çalıştı. Son bir aydır yaptığı gibi.

Elizabeth, ders kitaplarının arasından onlara bakarken, içinde biriken duyguları kontrol etmeye çalışıyordu. Her ne kadar içindekileri gizlemeye çalışsa da, kalbinin atışları odanın sessizliğinde yankılanıyordu.

Sirius, Elizabeth'i gördüğünde bir an duraksadı. İkisinin de gözleri bir an için buluştu ve sonra hızla kaçtılar, birbirlerine bakmaksızın. Odada artık üçüncü bir varlık vardı: sessizlik.

Peter da sessizce bir köşede duruyordu, havada dolaşan gerilimi hissettiği belliydi.

Peter, ortamın sessizliğini bozmak için bir şeyler söylemek istiyordu ama atmosferin gerilimi onu susturuyordu. Sessizlik ağırlığını korurken, herkes kendi iç dünyasında kaybolmuş gibiydi.

En sonunda kendini tutamayıp aklına gelen ilk şeyi söyledi. "Bu yıl KSKS dersleri epey zorlaştı değil mi çocuklar?"

Peter'ın bu ani ve beklenmedik sorusu, odadaki gerilimi biraz olsun hafifletti. Elizabeth, hafif bir tebessümle başını kaldırarak Peter'a bakarken, Sirius da biraz rahatladı gibi görünüyordu. Peter'ın sözleri, onlara bir konuşma başlatma fırsatı vermişti.

THE FIFTH MARAUDER:ELIZABETH YAXLEY|S.O.B.Where stories live. Discover now