seni seviyorum, beomgyu

170 16 106
                                    

"uyumak istemiyorum." verdiği kıyafetleri giyinmiş saçlarımı kurulamam için verdiği havluyla saçlarımı kurularken benim için nevresimlerini değiştirmesini izliyordum. belli belirsiz çıkardığı mırıltıyla tekrar söyledim.

"uyumak istemiyorum."

"kahve içmek ister misin?"

"bol sütlü olsun." yatağın üstündeki yorganı düzelmesi için son kez havalandırdıktan sonra odadan çıktı. o çıktıktan sonra gözlerimi odanın içinde gezdirip üstüme giyebileceğim kalın bir şeyler aradım. bir şey bulmayı beklemiyordum çünkü odaya girdiğiniz ilk andan itibaren dikkatinizi çeken şey odanın abartılı şekilde çok düzenli olmasıydı. olduğu yerde absürt duran tek bir eşya bile yoktu. ben de giysi dolabından rastgele çıkardığım, bana bir beden büyük gelen gri kapüşonlu hırkayı sırtıma geçirip merdivenlerden aşağı indim.

amerikan tarzı mutfağın ortasındaki büyük ada tezgahın etrafına dizilmiş sandalyelerden birine oturdum. bedenimi tam çevirmeden arkamda kalan salonu incelemeye başladım. koltuklardan birine kurulmuş yatağa bakarak konuşmaya başladım.

"ailen evde yok mu?" bize kahve hazırladığı için sırtı bana dönüktü. sorduğum soruyla omzunun üstünden kısa bir bakış atıp işine devam etti. 

"şehir dışına çıktılar birkaç günlüğüne." anladım der gibi başımı salladım ama arkası bana dönük olduğu için görmedi. ben de davlumbaz ışığından pek bir kısmı seçilemeyen salonu incelemeye devam ettim. elinde kahvelerle masaya yaklaştığında dikkatimi ona verdim, bardakları karıştırıp kendi bardağını bana vermişti ama o bunu ilk yudumu aldıktan sonra fark etti. sorun olmadığını söyleyip onun kahvesini içmeye devam ettim.

"mesajlarıma neden dönmedin?" omuz silkti. "telefonum kırıldı." 

"kavgamızın hemen ardından mı?" histerik bir gülüş çıkardı.

"negatif enerjimize dayanamışsa gerek..." ona verdiğim "ne anlatıyorsun ya?" bakışlarını fark ettiğinde masanın üstünde duran kolumu hızlıca sıvazlayıp geri çekildi. "şaka bir yana seninle olan kavgamızla bunu hiç bağdaştırmadım ama evet o gün kırıldı. bizimkilere de söyleyesim gelmedi. nasıl olsa birkaç gün telefonsuz kalsam sorun olmaz diye düşündüm. endişelendirdiysem üzgünüm." iç ısıtan gülümsemesiyle beraber cümlesini bitirip kahvesinden bir yudum aldı. başımı salladım ben de anladığımı söyler gibi, ardından boğazımı yumuşatmak için onun kahvesinden, sütlü olmadığından ve sütlü kahve içmeye alıştığımdan hâlâ benimseyememiştim, bir yudum aldım. sonradan kafama dank eden şeyle asıl konuya geçiş yapmayı sonraya bıraktım.

"ailen evde değilse hastalığını tek başına mı geçiriyorsun? neden beni aramadın?" vereceği ters cevaptan korkup konuşmasına fırsat vermeden devam ettim. "tamam biliyorum son konuşmamız pek iç açıcı değildi ama soobin'i arayabilirdin. sınıf arkadaşısınız ve seni seviyor, seni gerçekten seviyor onu neden aramadın?" şaşırmış bir şekilde ona bakmaya devam ediyordum. hasta olduğu ve okula gelmediği şimdi aklıma geliyordu ve bundan biraz utanmıştım. onun ağzından duymamam benim gözümde bir şeyi değiştirmiyordu ki zaten yeonjun bunu kai'ye söylediğinde benim kulağıma da geleceğini bilerek söylemişti.

"ciddi bir şey değildi hem zaten hyunjin ilk gün yanıma uğramıştı. soobin'i veya seni arama kısmına gelecek olursak da telefonum kırıldığı için istesem de kimseyi arayamazdım zaten." 

gözlerimi kaçırdım."isteseydin bulabilirdin numaramı." tepkisizce dudaklarını iki yana kıvırıp bıraktı. bu konuya canım sıkılmıştı ama daha fazla üstünde durmak istemedim. mutfağa yaklaştığım sırada onu iki tane hapı aynı anda içerken gördüğüm gerçeğini kendime saklayarak kahvemden bir yudum aldım. onun bu geceyle ilgili detayları merak ettiğini biliyordum ve duymayı hak ettiğini de biliyordum. ona bir açıklama borçluydum çünkü beni o bok çukurundan kurtarıp sıcak ve güvenli bir yere getirmişti. birden anlatmaya başlamamla kahvesine odaklanmış gözleri beni buldu.

nolmus ki, beomjunOnde histórias criam vida. Descubra agora