13

254 38 19
                                    

"Yok olmuyor, açılmıyor bu. Kaldık burada."

Telaşına ve endişesine kısa bir ara verip ciddiyetle Savaş'a baktı Güneş. "Yapma ya. Ben anlamamıştım. İyi ki söyledin."

Savaş gerçekten önemli bir şey söyleceğini sanıp dikkatle bakmıştı Güneş'e. Fakat sadece alay ettiğini göründe sesli bir nefes verdi ve tekrar kapıya döndü. İnatla kapıyı zorlayıp bir şekilde açmaya çalışırken Güneş hala söylenmekle meşguldü.

"Yok! Yok açılmıyor işte! Kaldık! Burada böyle mal gibi kaldık. Nasıl çıkacağız şimdi! Ne yapacağız? Herkes çıktı gitti. Bağırsak kimse duymaz! Ne yapacağız Savaş?"

Endişesi onu geveze yapmıştı. Susmak bilmeyen Güneş'e karşın Savaş sabır çekerek tekrar ona döndü. Hiçbir şey söylemedi. Sadece ifadesiz gözlerle baktı ona. Bu sessizliği Güneş'i hem daha çok endişelendiriyor hem de aynı anda sinirlerini bozuyordu. Zaten gergin yapılı bir insan olması da işin cabasıydı.

"Konuşsana ya! Niye susuyorsun! Her şey senin yüzünden oldu zaten! Senin hatan yüzünden kaldık burada!"

Bu cümlelerin üzerine Savaş'ın kaşları hızla çatıldı. Şaşkınlıkla harmanlanmış ifadesiyle "ben ne yaptım şimdi ya" dedi hayretle. Güneş ise bu cevabıyla ondan daha çok şaşırmış bir ifadeye büründü. "Ne mi yaptın" diye tekrar etti kendi söylediklerine inanamaz şekilde.

"Sen kapıya vurduğun için içerde kaldık farkında mısın! Allah bilir ne yaptın kapıya, bozdun mu, kırdın mı! Açılmıyor işte senin yüzünden!"

Yine hiçbir şey söylememe kararı aldı Savaş. Sakinliğini korumayı seçti, bu ne kadar imkansız olsa da. Ve tekrar kapıya dönüp nasıl açabileceğine dair düşünmeye çalıştı. Ancak Güneş sakinleşme konusunda sinirlenme kadar başarılı değildi. Susmuyordu. "Şimdi ne yapacağız? Nasıl çıkacağız buradan! Bir şey söyle ya!"

Savaş'ın sabrının son damlası düşmüştü artık. Onun da bir sınır noktası vardı elbette. Bir hışımla Güneş'e dönüp birkaç adım attı ona doğru.

"Bilmiyorum Güneş bilmiyorum! Az sakin ol, nefes al. Bir susta düşüneyim!"

Bu çıkışması Güneş'in afallayarak kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. "Ne bağırıyorsun! Soruyorum insan gibi" diyiverdi kendini savunma amacıyla. Ama söylediklerine kendi bile inanmamıştı. Bu nedenle olsa gerek duydukları karşısında alayla gülmek istedi Savaş. "Ben mi bağırıyorum? İki saattir kulağımın dibinde car car sen ötüyorsun. Düşünememe bile fırsat vermiyorsun" dedi alay edercesine. Çünkü Güneş'in afalladığını fark etmiş ve bu hoşuna gitmişti.

Ancak bir yandan bu cümleleri Güneş'in bozulmasına sebep olmuştu. Savaş bu detayı fark edemedi. Konuşmak için hazırda tuttuğu açık ağzıyla kalakaldı kız. Bir iki saniye sonra sadece açık kalan ağzını kapattı. Konuşmadı.

Düşünmek için elini şakaklarına dayayan Savaş kendi kendine mırıldanmaya başlamıştı.
"Öğrenciler çıktıktan sonra her iki günde bir tuvaletler, soyunma odaları ve salonlar temizlenir...Saat beş gibi temizlikçiler her soyunma odasına girer..."

Arada verdiği molalarda düşünüyordu.

"Saat 5'de. Saat! Saat şu an kaç ki?"

Kendine sorduğu bu soruyla aniden elini şakaklarından çekip Güneş'e döndü. "Saat kaç?"

Belki de ilk kez konuşmak istemeyen Güneş "ben nereden bileyim" dedi sadece alçak bir sesle. Göz deviren Savaş "baksana bi telefondan falan" diyiverdi. O sıra Güneş'in gözleri umutla ve heyecanla büyüdü. Savaş'ın verdiği detayla aydınlanmış gibi bir ifadeyle bağırdı "doğru ya! Telefon!"

BİL İSTEDİM ||YARI TEXTİNGWhere stories live. Discover now