Sır Açığa Çıkarsa?

22 7 71
                                    


                              ♡  "Şimdi değil, toprağa karıştığımda dökün gözyaşlarınızı."    

    Günlerdir güneşle sefa süren bitkiler bugün soğuk hava ile üşüyorlardı. Ruhum gibi. Gökyüzü geleceği işaret eder gibi kendini herkesten bulutlarla kapatmıştı adeta. Gri renkli bulutlar birazdan halime ağlayacaklardı mesela. Küçük balkonumdan onları seyrederken ağzımın içinde mırıldandım. "Şimdi değil, toprağa karıştığımda dökün gözyaşlarınızı."

    O kadar alışmıştım ki yakalanacağım düşüncesine. Yeme takılan balığın birazdan mideye düşeceği gibi biliyordum. Çiçekler soluyor, benim gibi. Bana atılan çelme ile düşeceğim yerde çiçeklerle solacaktım.  

    İzin verilseydi simsiyah giyinecekken şuan pespembeydim. Boynumda inci kolyem ve elimde beyaz eldivenler. Ametrin taşı  Gruto kraliyet ailesini karşılayacağımız bölgede olmadığı için ve ben ilk defa böyle bir yerde biriyle temasa geçeceğim için sihrimin açığa çıkması olasıydı. Kendimce böyle bir çözüm bulsam da Homoda da gelen misafirin elini eldivenle sıkmak onları istemediğimiz anlamına gelirdi ve babam buna kesin şiddetle karşı çıkardı. Onların bilmediğini de varsayamazdım çünkü yan yana olan ülkelerdik. 

    Kapının tıklanması ile düşünce denizimden çıktım ve kendimi hemen buraya verdim. "Girin!" İstifimi bozmadan gelen kişiyi bekledim. "Elizabeth, neredesin?" Kardeşimin sesini duyunca balkonda olduğumu söyledim. Ama onun gelmesini beklemeden odaya geri döndüm. Fıstık yeşili bir elbise giymiş ve saçını topuz yapmıştı. Güzeldi, saftı. Ona ait olan bir şeyi başımda taşırken nasıl ona hayran olmayayım ki? Annem onun saçını almasaydı ondan sırrım hemen açığa çıkmaz mıydı? Annem onun parçasını alıp bana can verirken onu nasıl sevmem ki? 

    Carent onu neden çağırdığımı merak ediyor ve bunu mimiklerine taşıyorken sormamayı tercih ediyordu. "Otur Carent." Verdiğim emiri sorgulamadan yeri getirdi. Daha buna ben alışamamışken ona nasıl peri olduğumu söyleyeceğimi çok düşünmüş ama çözüm bulamamıştım. 

     Kardeşime söyleyecektim bu sırrımı. Ona sonsuz güveniyorum diyemesem de kimsem yokken kendimi koruyamam. Özellikle bugün. Bana yardım etmeliydi. Onunla sıcak bir ilişkim olmasa da o benim kardeşimdi. Bana yardım etmeliydi. En azından ben öyle umuyordum. 

    Derin bir nefes aldım. "Annemin neden küçükken senin saçlarını kestiğini biliyor musun?" Saç mevzusu açıldığı anda bile gözleri dolmuştu. Tanrım, ben nasıl ona söyleyecektim? Eli istemsizce saçına gitti. "Bilmiyorum, küçüklük mevzusuydu. Annem hep geçiştirdi bende artık sorgulamadım." dedi çatallanmış sesiyle. Elim peruğu sağlamlaştırmak için taktığım tokalara gitti. Siyah tokaları sırasıyla yere atarken Carent sadece beni meraklı gözlerle izliyordu. Tüm tokalar yere düştüğünde "Bunun için," dedim ve hızlı bir hareketle saçımdaki peruğu yere attım. Sağ gözümden bir damla süzülürken Carent'ın gözleri büyümüş, elleriyle ağzını kapatmıştı. Biliyordu, artık bir peri olduğumu biliyordu. "Annem," dedim ağlamaklı sesle. "Senin saçlarını kesip bana peruk yapıyordu." O hala ağlıyor başını inanmazcasına sağa sola sallıyordu. 

    Beyaz saçlarım ile karşısındayken kendimi ilk defa bu kadar rahat hissediyordum. Sanki omzumdan bir yük kalkmıştı. Ruhen çıplaktım karşısında. Saftım bir bebek kadar, masumdum bir çocuk kadar. Oysa benim ne çocukluğum ne de bebekliğim masumdu. 

    "Elizabeth,"  dedi. "Bu gerçek değil dimi?" Gerçekti diyemedim çünkü ben bile hala inanamıyordu kendime. "Bir şey desene!" diye bağırınca konuşmak zorunda kaldım. "Annem taç giyme töreninde bana söyledi. Beni odadan çıkarmamasının da sebebi buymuş."

Ölümün Perde ArkasıWhere stories live. Discover now