2

14 3 3
                                    

Nasıl oldu bilmiyorum ama dün gece bayağı zorlanmama rağmen başarmıştım. İlk günün heyecanından ötürü sanıyorum. Yürüyüşte nefes nefese kalmış, pes etmeyi sıkça düşünmüştüm fakat sevdiğim adamın bana ettiği lafları aklıma getirip motive olmuştum -tabiri caizse. Yürüyüşten döndüğümde karnımın gurultusundan bir türlü uyuyamamış, bir sağa bir sola dönerek sabahı zor etmiştim.

Sabah altı buçukta, günün ilk ışıklarıyla uyandım. Odamın başköşesinde duran boy aynasından kendimi inceleyerek bugün ne giyeceğime karar verdim. Siyah boğazlı kazağımı ve mavi kot pantolonumu ayarlayıp giyinmeye başladığımda kendimi dünden dolayı tebrik ettim. Normalde diyete başlayanların çoğu ilk gün dayanabilirdi ama ben bu zamana kadar çoğunlukla ilk günden, şanslıysam ikinci günden bozardım diyeti. Davulu gösterecektim onlara.

Kahvaltımı evde yapmaya karar verdim çünkü iş yerinde beni ne zaman yemek yerken görseler imalı imalı bakarlardı, hoş, yemediğim zamanlarda da bakarlardı ama neyse. İki haşlanmış yumurta, iki dilim ekmek ve biraz peynir yedikten sonra bolca su içtim ki tok tutsun. 

Kahvaltımı bitirdikten sonra termosuma sade kahvemi hazırladım ve çantamı omzuma atıp evden ayrıldım. İşe yürüyerek gitmeye karar vermiştim, normalde otobüsle giderdim ama yarım saat yürümenin kimseye bir zararı olmazdı.

Yarım saat yürüdükten sonra, şirketin ikinci katında olan odama asansör kullanmak yerine merdivenlerden çıkarak gittim. Basamakları çıkmak beni fazlasıyla zorlamış, iyice yormuştu. Tam iki kişiyle paylaştığım odama varmışken, muhasebe departmanında çalışan Ömer'i gördüm. En sevdiğim arkadaşlarımdan biriydi hatta tek sevdiğim arkadaşım denebilirdi.

"Günaydın Yasemin, eşyalarını bıraktıktan sonra kantinde çay içelim."

"Tamamdır geliyorum." Eşyalarımı bırakıp Ömer'in yanına geldim. Muhtemelen sevdiği kızla ilgili anlatacakları vardı yoksa bu kadar heyecanlı olmazdı.

"Anlat bakalım, açıldın mı Merve'ye?"

"Açıldım açılmasına ama kocaman bir hayır cevabı aldım. Kanka ben ne yapsam yaranamıyorum olmuyor akıl ver bana." Merve de benle dalga geçen tayfadandı ve ne yazık ki aynı odada çalışıyorduk.

"Bence olmuyorsa zorlamanın alemi yok. Önüne bakmanı öneririm, daha iyileri seni bulur zaten sen çok iyi birisin unutma bunu."

"İnşallah ya." Çaylarımız geldiğinde bana tabaktan şekeri uzattı, tabii ki reddettim.

"Hayırdır niye almadın?"

"İnanmazsın ama yüzüncü defa diyete başladım." İkimiz de bir kahkaha attık bu söylediğime.

"Ben sana her zaman inanıyorum. Kendini aç bırakma yeter."

"Sence bende o kadar irade var mı?" Yine güldük, beni güldürebilen ve benim de kendisini güldürebildiğim tek kişi Ömer'di sanırım. Çaylarımızı içtikten sonra kalkıp kendi departmanlarımıza gittik. Bir yığın dosya beni beklerken karnımın gurultusunu unutabilirdim.

Odama vardığımda kızlar çoktan gelmiş, çalışmalara başlamışlardı. Patronumuz Yavuz Bey'in acil diye adlandırdığı kırmızı dosyaları tek tek sisteme geçirip üzerlerinden geçmemiz gerekiyordu. Ben kapıdan içeri girdiğimde hepsi akışlarıyla beni süzdü, rahatsız olsam da belli etmeden masama yöneldim.

"Sana da günaydın Yasemin."

"Günaydın." Konuşmak istemediğimi belli edercesine, yarım ağız söyledim. İşlerimi bitirmem üç buçuk saatimi aldı ve öğlen paydosunda yürüyüşe çıkmayı planladığım için fazlasıyla hızlı halletmiştim. Aralarda şekersiz çay kahveyle geçiştirip öğlen yemeği saatine kadar hiçbir şey tüketmedim. Bu durum başımda zonklamalara neden olsa bile bu defa kafaya çok pis takmıştım. Zayıflayacak ve o cadalozlara günlerini gösterecektim, özellikle de Aylin yellozuna. Onu çok iyi biri sanırdım maalesef yanılmışım.

Saat on bir buçukta işlerim bitince erkenden çıkıp yemeğimi yedim ve şirketin yakınlarındaki yürüyüş pistinde bir saat kadar yürüdüm. Aşırıya kaçmadan yemek yemek enerjimi yerine getirmiş, baş ağrımı geçirmişti. Saat bir gibi şirkete vardığımda kendimi fazlasıyla iyi ve motive olmuş hissediyordum. Karnımda beliren belli belirsiz gurultu bile bana çok iyi hissettiriyordu. Odaya vardığımda Emel sandalyesini bana yönelterek,

"Hayırdır Yasemin nereden böyle?" diye sordu.

"Hiç, biraz hava aldım o kadar." Aslında açıklama yapmayı gerek görmüyordum ama sırf yine alay konusu olmayayım diye geçiştirdim.

"Hayret! Sen ve hava almak öyle mi? Ben her zamanki gibi cips yiyip film izleyeceğini düşünmüştüm."

"Sana ne Emel, sana mı yiyorum sanki niye sorguluyorsun?!" Sesimin biraz yüksek çıktığını fark edip etrafımı kolaçan ettim. Kapı açıktı ama Allah'tan kimse duymamıştı beni.

"Senle de konuşulmuyor. Şaka yaptık hemen de alın." Bu dediğini duymazdan gelerek masama yöneldim ve günün geri kalanında onlarla muhatap olmadan işlerimi hallettim. Çıkış saati gelene kadar çok acıkmıştım hatta başım yine zonklayıp durmuştu ama böyle durumlarda Emel ve Merve'ye göz ucuyla bakıp motive oluyordum. İkisinin de fiziği ve yüzü mankenlerden farksızdı.

Eve yürüdüğüm sırada Uğur'un mahallenin kıraathanesinin önünde oturduğunu gördüm. Beni görmemesi için içimden bildiğim bütün duaları okuyor, neredeyse yalvarıyordum ama göz göze geldik. Umursamazca gözlerini devirip arkadaşlarıyla konuşmaya devam etti, bu yaptığına üzülsem mi sevinsem mi bilemedim. Önemsenmemek bir insana hem iyi hem de kötü hissettiremezdi ama olmuştu işte, bana ikisini de hissettirmişti aynı anda.

Eve girince akşam ne yiyeceğime karar verdim. Kabak yemeği yanına da bulgur pilavı pişirecektim. Üzerime pijama takımlarımı geçirip, saçlarımı topuz yaparak mutfağa girdim ve yemeklerimi yapmaya başladım. Arkada çalan yabancı müzik eşliğinde hem ufaktan dans edip hem de yemek yapmak çok eğlenceliydi. İşlerimi bitirdikten sonra yavaş ve sık çiğnemelerle bir tabak yemek yedim. Yemekten sonra da iki saat dinlenip yürüyüşe gitmek için hazırlandığım sırada kapım çaldı. Dürbünden bakıp Aylin'in sevimsiz suratını görmemle kalbimin çarpması bir oldu.

"Ne işin var senin burada! Git çabuk."

"Beni bir dinle lütfen, konuşmamız lazım." Ne yapacağımı bilmiyordum, açıp açmamak konusunda kararsız kalmıştım. İçimden geçeni yapıp kapıyı açtım çünkü yüzleşmekten başka çarem olmadığına kanaat getirmiştim.

"Ne söyleyeceksen çabuk söyle."

"İçeri geçebilir miyim?"

"Geçemezsin." Bozulduğunu her halinden anlayabiliyordum.

"Bak gerçekten çok özür dilerim, bir anlık ağzımdan kaçtı. Uğur ağzımı arıyordu gerçekten kusura bakma..."

"Bittiyse git lütfen." Aylin hiçbir şey söylemeden kapımdan uzaklaştı. Midem birazcık bulanmaya başlamıştı ve kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Normalde böyle durumlarda yaptığım tek şey abur cubura sığınmaktı ama kendimi dizginlemem gerektiğini biliyor, ona göre davranıyordum. Kapıyı kapatıp içeri geçtim, aklıma yürüyüş yapmam gerektiği geldi. İsteksizce de olsa üzerimi giyinip kulaklığımı takarak dışarı çıktım ve bir saat dolmadan eve gitmedim.

SELAAAM 

Öncelikle kitabı sevdiniz mi merak ediyorum. Sonraki günlerde görüşmek üzere hoşça kalınnn :))

BANA ŞANS VERWhere stories live. Discover now