19 Bölüm

2.7K 172 115
                                    

Selamişkooooo nabersiniz gençlik

Valla bende öyle iste napıcam (sordunuz kabul ediyorum)

Arkadaslarrrr bölümlere yaptığınız yorumların hepsini okuyorum çokça mutlu oluyorum yani emegimin karşılığını öyle daha çok aldığımı hissediyorum neyse sizin başınızı şişirenzi

Şimdiden yazım yanlışı varsa kusura bakmayın

İyi okumalarrrrrrrrrrrrr

~

Özçelik yine baş ağrısıyla odasında oturuyor iki üç belge inceliyordu lakin kendini sadece meşgul etmek istediğini o da biliyordu

Nedeni ise başının belası olan kaçık bir kadın idi iki gündür tek tük mesaj atmıştı ne evde görüyordu ne de hastanede

Geçen dikişleri çıkarmaları için hastaneye gitmişti lakin ortalıkta hiç de oraya buraya koşturan bir kadın göremememişti zaten daha erken olduğu için dikişleri de çıkarmamışlardı.

Masanın üzerindeki telefona bir bakış attı acaba mesaj atmış mıdır diye merakla kıvranıyordu bu haline de epey şaşırıyordu liseli ergenler gibi bir de telefon başında mı bekliyordu?
Yok artıktı olmazdı öyle şey diye geçirdi içinden bu sözleri de kendi kendine birkaç defa hatırlatmış dosyasına dönmüştü.

Önündeki belgeler Selçuk'a aitti o iti hemen öldürmek istiyordu ama onlara lazımdı saklı kutunun anahtarı idi Selçuk, onu yakından takip ediyor her yaptığı hareketten haberdar oluyorlardı çünkü doktora söylediğinin tam tersi Selçuk gerçekten de bir teröristti ama ona söyliyemezdi

Hem ne diyecekti ki canlı bir bombayla aynı hastanede çalışıyorsunuz falan mı? Akıl almazdı onlar alışkındı peki ya doktor aklında bin bir senaryo yazdığına emindi.

Adı: Hans Leo

İsminin üzerinde gözlerini gezdirdi baş ağrısı çoğaldıkça çoğaldı gözlerini kapatıp açtı timi depodaydı oraya gitme kararı aldı

Öncesinde bir durdu timi eğitime sokucaktı sabah eğtim alanını hazırlatmış lakin unutmuştu öyle kolay kolay birşeyler unutan biri değildi özellikle işi ile olan kısmı asla unutmazdı birşeyler oluyordu ama iyi şeyler olmadığın apaçık belliydi

Ayağa kalktı Kapıdan çıkmadan hemen Öncesinde de telefonunu alıp mesaj kutusunu kontrol etti lakin yine tık yoktu derin bir nefes aldı hastaneye gidip tekrar bakmak farz olmuştu artık eğtimden sonra gider bakardı.

Derin bir nefes aldı sert adımları yine yeri buldu önünden geçen bir askeri durdurup timi hazırlattığı eğtim alanına gelmelerini söyledi asker ikiletmeden hızlıca yürüdü Özçelik yoluna devam etti alana gitmeden önce bir çay içecekti beklesinlerdi özellikle de gölge bekleyecekti şerefsizdi sürekli doktoru sorup duruyordu e tabi bilerek yaptığını Özçelik de biliyordu o yüzden onu gözardı ediyordu.

"Buyrun komutanım" dedi karagöz Alparslan önüne konan açık çaya bir bakış attı eline alıp şöyle derinlemesine inceledi "karagöz" dedi sakince karagöz pişmiş kelle gibi sırıtarak başında bekliyordu komutanının "komutanım?" dedi o da Alparslan sakinliğini koruyarak "bu ne oğlum?" Dedi Kafasını kaldırıp karagöze baktı

Karagöz şu dakikadan sonra sırıtmayı bırakıp ciddileşiti "Çay komutanım ama..." Dedi devamı gelmedi cümlesini yüklemsiz bıraktı karagöz çünkü şu dakika da komutanı herşeyi yapabilirdi hareketlerini kestiremiyordu

"Ne çayı bu karagöz gidip gelecek ışığını getirmişsin, baksana ışıldıyor." Dedi bakması için de çayı ona yaklaştırdı karagöz ciddi ciddi eğilip inceledi sonra da gülerek "valla öyle komutanım" dedi sırıtarak eğildiği yerden kalktı "gülme lan ben gülüyor muyum?" Dedi sinirle Özçelik baş ağrısı gittikçe büyüyordu

Açelya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin