2) gerçekten de eziğin tekisin

219 27 86
                                    

Jisung'un yaklaşık 40 dakikadır beklediği teneffüs zili çaldığında Jisung, heyecanla sıranın altındaki test kitabını çıkarıp çözmeye başladı. "Niye derste çözmüyor?" diye sorarsanız öğretmenlerine göstermeye çalıştığı saygı sebebiyle dersi dikkatlice dinliyor, teneffüs olunca ise takır takır soru çözüyordu.

Jisung, mutlu mutlu matematik çözerken bir el test kitabını kapattı. Jisung, hızla başını kaldırıp elin sahibine bakınca bu kişinin Lee Minho olduğunu gördü.

"Ne yapıyorsun sen be otistik herif?" dedi Jisung kaşlarını çatarak.

"Teneffüste soru mu çözülür? Aaa, pardon. Sen inektin değil mi? Unutmuşum." diye dalga geçti Minho, Jisung'un söylediklerini hiç takmayarak.

"İneksem ineğim, burada seni ilgilendiren bir şey yok." dedi Jisung ayağa kalkarak.

"İneğin teki olmasan güzelsin aslında. Bir ihtimal seninle çıkabilirdim biliyor musun?" dedi Minho, yine Jisung'u umursamayarak.

"O zaman iyi ki ineğin tekiyim." dedi Jisung kalemini test kitabının arasına koyup test kitabını koltuk altına sıkıştırırken.

Jisung sınıfın çıkışına doğru ilerlerken Minho, onu kolundan tutup kapattığı kapıya yasladı ve kollarını Jisung'un iki yanına yerleştirdi. Sınıfta kimse yoktu ve Minho bu fırsatı çok iyi değerlendiriyordu.

Minho, dudaklarını Jisung'un dudaklarına yaklaştırdı. Jisung'un -bulundukları durum sebebiyle- hızlanan nefesleri, Minho'nun nefesiyle birleşiyordu. Jisung, Minho'nun onu öpeceğini düşünüp gözlerini sıkıca kapattı. Hemen ardındansa kulaklarını dolduran hoş bir tını geldi.

"Han Jisung, gerçekten de eziğin tekisin." dedi Minho kahkahalarının arasından.

Jisung, kalp kırıklıklarıyla dolu bir sinirle kapıyı açtı ve sınıftan dışarı çıktı. Gözleri dolmuştu, hızla okulun erkekler tuvaletine ilerledi.

Erkekler tuvaletine vardığında onu takip eden biri olduğundan bihaberdi. Rastgele bir kabine girdi ve klozetin kapağını kapatarak üstüne oturdu.

Gözlerinden yaşların akmasına izin verdi. Her ne kadar Minho'nun dediklerini umursamıyormuş gibi görünse de kalbi çok kırılıyordu o sözlere.

O sırada kabinin kapısı tıklandı.

"Hey Jisung, iyi misin?" dedi kalın bir ses. Jisung kalın sesinden tanımıştı onu. Felix'in sesiydi bu.

Gözlerindeki yaşları silip oturduğu yerden kalktı ve kapıyı açtı. Her ne kadar gözlerini silse de hassas gözlere sahip olduğu için ağladığı gözlerinin kızarmasından anlaşılıyordu.

Felix, Jisung'un kızarmış gözlerini görünce kollarını Jisung'un vücuduna sardı.

"Anladığım kadarıyla iyi değilsin. Ne oldu, anlatmak ister misin?" dedi Felix sesini incelterek.

Jisung da kollarını Felix'e sardı ve tekrar gözyaşlarını serbest bıraktı.

"Aptal Lee Minho! Söylediği şeylerin ağırlığının farkında değil." dedi Jisung ağlarken.

Felix Jisung'un saçlarını okşayıp onu dinlerken Jisung, tekrar konuşmaya başladı. "Hayır yani Felix. Anlamıyorum, gerçekten anlamıyorum. Neyi yanlış yapıyorum? Ben gerçekten inek veya ezik miyim?"

Jisung, bir kere burnunu çekti.

"Hey, hayatım boşver onu. O sadece seni kıskanıyor. Hem neden bu kadar kafana takıyorsun ki onun sözlerini?" dedi Felix, Jisung'un saçlarını okşarken.

"Çünkü ondan hoşlanıyorum. Hatta ona aşığım." dedi Jisung, Felix'i şok içinde bırakırken.

Felix, duyduklarından dolayı hissettiği şokla konuşamazken Jisung, sözlerine devam etti. "O aptal Lee'yi kendime aşık edeceğim."

"Nasıl yapacaksın onu?" dedi Felix şoktan zar zor çıkabildiğinde.

"Ona yakın davranacağım, içimi açıyormuş gibi yapacağım, sanki ona ihtiyacım varmış gibi davranacağım. Çünkü o gerizekalı, ona ihtiyaç duyanları sevecek bir tip." dedi Jisung, gülümseyerek. Az önce ağlayan hâlinden eser yoktu.

Jisung, Felix'in konuşmasına izin vermeden sözüne ekledi. "Lee Minho'nun benden hoşlanmasını sağlayıp onu elimde oynatacağım."

"Onu süründüreceğim." dedi Jisung tıslarcasına.

don't let me love you - minsungDonde viven las historias. Descúbrelo ahora