1. Bölüm

2.7K 488 176
                                    




   Yine her zamanki gibi gözlerimi aynı yatakta ve aynı bıkkınlıkla açtım.  Ama bu sefer sanki bir şeyler eksikti, bir şeyler yarım...  Sadece ufak bir fazlalık vardı, tanımlayamadığım...

Hani nefes almanızı zorlaştıran ama bir o kadar da size güç veren hilebaz bir duygu vardır. Böyle kurtulmak istersiniz ama karanlıktan korkan küçük bir çocuk gibi arkasına saklanırsınız. İşte tam da o duyguyla cebelleşiyorum. Hatta onun ruhumu ele geçirdiğini ve ona hizmet etmekten başka çarem olmadığımın  da farkındayım. Çünkü eğer o olmazsa güçlü olmamı sağlayacak hiçbir şey de kalmayacaktı. Galiba canımı yakan kısım da bu oluyordu.

   Bunları düşünürken annemin bana seslenmesiyle irkildim. Yataktan kalkıp hemen aynanın karşısına geçtim ve yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. Koşar  adımlarla mutfakta bize kahvaltı hazırlayan annemin yanına gidip yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.

"Dünyanın en güzel annesinin acaba yardıma ihtiyacı var mı?" Demeyi de ihmal etmedim tabi.

Aslında annem çok isterdi ama bendeki sakarlık sağ olsun, annem hiçbir işe elimi sürdürmezdi. Bu yüzden hayır dercesine kafasını salladı, yüzünde sahte bir gülümsemeyle...

Ah be annem, neden böyle yapıyorsun ki? Sanki seni tanımıyorum, hala canın yanıyor biliyorum ama işte elimden en fazla mutlu olman için çabalamak  geliyor. Gözlerinden bile öfken, acın okunurken insan o gülümsemedeki şefkate nasıl inansın? Ben de buruk bir gülümsemeyle masaya oturdum. Sadece annemin artık mutlu olmasını dileyerek.

Sofraya oturduğumuzda bir şeyler yiyordum ama ne olduğunun farkında bile değildim. Zaten üç aydır ne yediğime dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Sadece midemin boş kalmamasını sağlıyordum, ne bir tat ne de bir his vardı. Bir an annemin sırıtışını gördüm, neye güldüğünü anlamam ağzımdaki vişne reçelinin tadını farketmemle bir oldu.

"Ya hayır yaa! Ben bunu yemiş olamam!!"

Dediğimde annem samimi bir kahkaha attı. O an onu güldürebilmek, bu çok hoşuma gitmişti ama ağzımdakini çıkarmamak için de kendimi zor tutuyordum. Masada peçete aradım, tesadüfün böylesidir ki hiçbir şeyi unutmayan annem bu sefer masaya peçete koymayı unutmuş.

Vişne reçelinden nefret ediyorum, çünkü babanem ben küçükken yeni öğrendiği vişne reçeli tarifini benim üzerimde uygulardı. Neler yemedim ki, tahmin bile edemezsiniz. Bir de tarifi kafasına göre değiştirirdi. Hey gidi anılar, sizi anımsayabilmek güzeldi.  Arada girin şu aklıma da bir zamanlar mutlu olduğumu hatırlayayım. Hatırlayayım ki bu dünya da kalmak için bir sebep bulayım.

"Bugün çok işim var tatlım, acaba seninle yaptığımız şu planı yarın yapsak olur mu?"

Eski Gizem olsam bir saat çemkirirdim ama eski Gizem'den eser yoktu ki. Ne konuşacak ne de karşı çıkacak gücü kendimde bulabiliyordum.

"Olur... Ben belki bir ara yürüyüşe filan çıkarım eğer eve geldiğinde beni bulamazsan merak etme anne."

Evet dercesine başını salladı. Bu aralar annemin sesini duyamaz oldum. Konuştuğunda sesi titriyordu, sanki konuşmak çok zor bir şeydi onun için. Belki de oda bunun farkındaydı, bu yüzden de az konuşur oldu bu aralar. Ama öyle çok özlemiştim ki sesini. Beni bundan yoksun bıraktığı için ona kızamıyordum. Çünkü onun elinde olmadığından  adım kadar da emindim.

Şu üç ayda ruhen yıpranması yetmezmiş gibi bir de fiziken de yıpranmıştı. Bu olay olmadan önce kendine çok bakardı. Her gün kahverengi saçlarına şekil verir, ela gözlerine kalem çeker ve hafif bir de makyaj yapardı. Çok hoş fiziği olmasına rağmen doğru düzgün bir şey yemediğinden zayıflamıştı. Bir de her gün rengarenk kıyafetler tercih eden annem artık şu an üstünde olan siyah rengine takmış durumdaydı. Otuz yedi yaşında olan annem üç ayda elli yaşına gelmişti.

Senden Bana Kalanlar  #Wattys2016Where stories live. Discover now